17 Şubat 2012 Cuma

Ricard'ın Günlükleri

Sporu yaşatan unsur içinde barındırdığı hikayeleridir. Sporu endüstriyel sürece sokan ise pazarlamacıların bu hikayeleri satmayı başarmış olmasıdır. Arsenal ticari ilişkiler başkanı Tom Fox İstanbul Spor ve Pazarlama Konferansında bu durumdan detaylıca söz etmişti. Basketbol da kurulmuş endüstriyel yapının içine düşmekten kurtulamadı elbette. Basketbol severlere her sezon takımların, oyuncuların hikayeleri pazarlanmaya devam ediliyor, edilecektir de.

Bizi spora bağımlı tutan anılardır. Anıları yaşatan ise içindeki kahramanlardır. Bugün ise ileride hikayeleri bol bol pazarlanacak olan Ricard ‘Ricky’ Rubio Vives’in serüvenini hiçbir karşılık beklemeden anlatacağım.
Hepimiz Ricky’nin 2008’de 16 yaş altı Avrupa Şampiyonası finalinde 51 sayı 24 rebound 12 asist ve 7 top çalmalık performansının ardından büyük bir hevesle dünya basketbol sahnesine çıkmasını bekledik. O turnuvanın yarı final maçında quadruple yapmasından çok turnuva istatistikleri ile salya temizletti. 23 sayı 12 reb 7 asist 6 top çalma.

21 Ekim 1990. Barselona’ya 10 kilometre uzaklıkta kendi tabiri ile ‘kimsenin bilmediği insanların yaşadığı şirin kasaba’ El Masnou’da doğan hikayemizin kahramanı, basketbola abisi Marc’ı izleyerek hayranlık beslemeye başlıyordu. 4 yaşında El Masnou basketbol kulübünün minik takımlarında 10 yaşına kadar turuncu top ile haşır neşir olup geleceğini inşa ediyordu.

Dünyadaki 10. senesi Ricky adına önemli hatta kırılma noktası olan bir dönem. Babasının futbola olan aşkı Ricky’yi ite kaka meşin yuvarlakla tanıştırıyor ve okulun futbol takımına dahil ediyordu. Antrenörü ve babasının arasında geçen sohbetlerde Ricky’nin önünün açık olduğu konuşuluyor. Ricky Tupac dinleyip düşük bel kotlarla dolaşsa da isyankar bir çocuk olmadığı için istemeyerek de olsa babasının kırmamak adına birkaç maça çıkıyor. Hayatını anlatırken ‘Bir gün babamın yanına gittim ve “Baba basketbola dönebilir miyim?” diye sordum, gülümsedi.’ diyecekti. Ricky’nin kariyeri o gülümsemenin ardında ete kemiğe bürünmeye başlıyor belki de.

O’nu Avrupa’nın manşetlerine taşıyacak olan profesyonel sözleşmeyi 2005 yılında İspanya ACB Ligi takımlarından Joventut Badalona ile imzaladı. Üstün pas yeteneği ve oyun bilgisi hem İspanya genç milli takımlarındaki performansı hem de o sene EuroChallence kupasının kazanılması dikkat edilmesi gereken oyuncular listesine tepeden giriş yapmasını sağlayacaktı. 2008 yılında gelen EuroCup Şampiyonluğunda en önemli rol Ricky’nin omuzlarındaydı.

Bir anda Avrupa basketbolunun zirvesine oturan bu genç adam 2009  NBA Draftı’nda yer almaya karar verirken, o dönemde hayalini kurduğu Knicks’te yeni bir yapı oturtmaya çalışan D’Antonie için bulunmaz hint kumaşı niteliğindeki Ricky’yi 1. Tur 5 sıradan Timberwolves seçince hayal kırıklığı da peşinden gelecekti. Amerika arenası şimdiden, küçüklüğünde dahi egoist bir adam olmayan Ricky’yi bile mental olarak yaralıyordu.

Bütün kulüplerin sıraya dizildiği Rubio için Barselona ‘memleket’ avantajıyla kapı aralığından sözleşmeyi imzalatıveriyor, 2009 da gelen Euroleague şampiyonluğunda pay sahibi olsa da beklendiği gibi lige damgasını vuramıyordu. Özellikle şut tekniği ile zayıf yönleri de rakipler tarafından ince ince işlenmeye başlanmıştı. ‘Genç yetenek’ ekmeğini bolca tüketen Ricky, Avrupa’nın beklediği eşiği aşmakta oldukça zorlanıyor, 2010 yılı O’nun için durağan geçerken geride bıraktığımız 2011 yazı tam bir kabusa dönüşüyordu.
2011 Avrupa Basketbol Şampiyonası İspanya adına muhteşem geçerken Ricky adına her şey ters gitti. Artık rakipler tarafından şutu riske edilen ve şampiyon İspanya’nın zayıf halkası olarak lanse ediliyordu. Avrupa’nın Aydın Yılmaz’ı etiketi ise Ricky adına felaket senaryosu.

2010 Mart’ında Euroleague’in internet sitesinde hayranlarının sorularını cevaplarken ‘Yeteneğin yanına çalışmayı katmazsanız olduğunuz yeri terk edemezsiniz.’ diyecekti. Sırbistan’dan yazan bir sevenin ‘Sizi en çok etkileyen deplasman neresi?’ sorusuna ‘Partizan deplasmanı çok özel ve etkileyicidir.’ cevabı ile insan ilişkilerindeki kıvrak zekasını da öğrenmiş olduk. Bir dönem pazarlama okumuş olması da yazının giriş kısmı açısından biraz manidar kaldı. Okulu bitirmek için fırsat bulamadığından söz ediyordu. Verdiği mesajlar açısından Ricky’nin içindeki adamın dünyaya arkasını dönmediği çok açık.

2011 yazında kariyerini ayağa kaldırmak için Amerika macerasına atılma kararı daha önce aşamadığı eşik ile ikinci sınavı niteliğindeydi. Wolves’un seçiminden sonra Minnesota’nın soğuk olması üzerine sarf ettiği sözler taraftarlarla arasını açmıştı. Kendisi adına Amerikadaki imtihanını daha da zorlaştıran bu açıklamalarının ardından gidiş biletini aldığında omuzlarındaki yükü tahmin etmek gerçekten güç.

Wolves’un 9 numarasını sırtına geçiren Ricky, daha önce Drazen Petrovic’i ‘bench’e kelepçeleyen Rick Adelman ile çalışacağının da farkında olarak gitmiş olmalı.

Kariyer grafiği stabil hale gelen Ricky için NBA rüyası muazzam devam ediyor. Aldığı sürelerde Petrovic’in de ekmeğini yediğini düşünüyorum. Adelman günah çıkarırcasına Ricky’nin sürelerini her geçen gün ayar çekiyor.
Petrovic’i de anmadan geçmeyelim. Drazen Avrupalılara NBA yolunu açarken Portland’da hayatının en zor günlerini geçirdi. Ancak bugünde anlaşılıyor ki onun yaşadıkları hem Amerikalılara hem de Avrupa’dan gelen oyunculara ders niteliğindeydi. Rubio bugün Walt Fraizer ve Steve Nash kalibresine gelebilir mi bu tartışılıyor. Drazen ise uzaklardan bu genç adamın hikayesini izliyordur eminim.

Oynadığı 25 maçta 12 sayı 10 asist 5 rebound 3 top çalma istatistikleri tutturdu şimdiden. Her şey yolunda görünse de Ricky’nin yol alması gereken kilometreler var daha.O, okyanusta yüzmeyi tercih edenlerden. Euroleague sitesinde Kobe ve Chris Paul’u idol olarak gösterirken bugün Kobe ile olimpiyat madalyası için bahse girebileceğini düşünmüş müdür acaba?

10 yaşında kırılan hayat çizgisi bugün Ricky’yi idolü ile aşık atacak seviyeye getiriyor. Gerçi kim bilebilirdi belki de Barselona’nın ileri üçlüsünü tamamlayan yıldız forvet Ricard Rubio’da olabilirdi. Sanmam, belki Busquets’i keserdi. Rubio’nun hikayesi dramatik süreçlerden geçmemiş olabilir ama mücadele etmek için feleğin çemberinden geçmenin gerek olmadığını fısıldayan bir hikaye onunkisi.

Hayal etmenin bedelsiz olduğu dünya da gökyüzüne bakıp görebildiğiniz en uzak noktaya savurun hayallerinizi. Belki Drazen bize de yardım eder.

(8 Şubat 2012 Tarihinde www.nbatr.com sitesinde yayımlanmıştır.)