30 Ağustos 2011 Salı

İnanmazsak Başaramayız

Basketbol Milli Takımımızı  en son bıraktığımızda 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası  ikincilik kürsüsünde gümüş madalyaları boyunlarına geçiriyorlardı.Bu memleket topraklarında gelen Sırbistan,Slovenya,Fransa zaferlerinden sonra haftaya başlayacak olan 2011 Avrupa Basketbol Şampiyonası için beklentinin adı sadece Şampiyonluk oldu.Biraz daha işi içerden takip edenler içinse ikincilikle gelecek olan olimpiyat bileti en önemli hedef.

Sene içinde bu kadro neler yapmış,önümüzü görebilmek için bunun analiziyle başlayalım.Öncelikle hem kadroya yeni katılan hem de gelecek senelerin sermayesi İzzet Türkyılmaz,Furkan Aldemir,Emir Preldzic,Doğuş Balbay ve tabii ki Enes Kanter’le başlayalım.İzzet,Orhun Ene’nin Banvit’te kendi elleriyle işlediği ve pota altı için ilerde kusursuz bir uzun olacağı beklenen genç kardeşimiz.Onun şimdiden kadroda olması formaya alışkanlık adına önemli.Aynı kelimeler Furkan için de yeteri kadar anlamlı ancak Furkan bu sene Galatasaray’a büyük beklentiyle transfer oldu.Onun omuzlarındaki sorumluluk biraz daha fazla.Furkan’ın U20 şampiyonasındaki performansı gelecek adına güzel sinyaller verdi.Furkan’ı önümüzdeki sene içinde dikkatle izlenilmesini öneriyorum.

Emir’in bu formayı giyebilmesi için yoğun mesai harcandı.O’da kırmızı formayı giyerken bunun bilincinde olduğunu geçtiğimiz hazırlık turnuvalarında göstermeye çalıştı.Emir,bu takım için çok önemli bir tamamlayıcı unsur.Takımın tıkandığı yerlerde kenardan gelip kilidi açabilecek oyuncu.Şampiyona’da Emir’e dikkat,iş yapacak.Doğuş Balbay,geçen sezon Texas formasıyla yılın savunmacısı ve yılın uluslararası oyuncu ödülünü alırken arkalardan da olsa NBA draftında iş yapar diyorduk,yanılmışız.Doğuş’un savunmasını izlerken yorulmamak elde değil ama hücum konusunda oldukça sıkıntılı.Önümüzdeki sene Beko Basketbol Ligi’nde elde edeceği tecrübe ileri de milli takım formasına da sirayet edecektir.

Formayı sırtına yeni geçirenler arasında en çok merak edilen,hem Amerika hem de bizim memlekette en çok gazlanan isim o,Enes Kanter.Onu Fenerbahçe’den beri takip edenler bilir ki hakkında söylenen her şey doğru.Enes’in 2 senedir parkeye çıkmadığını unutup,bu gazlamalarla onu yerden yere vuranların bundan 2 sene sonra Enes’le gururlanmaya hakkı olacak mı merak ediyorum.92 doğumlu ve omuzlarındaki yükün binde birini taşımayan aklı selim(!) basketbol severler gelişi güzel sallamaya devam ediyorlar.Enes Kanter Türkiye’de bu sporun geleceğidir,O’na sahip çıkmak bir mecburiyettir.

Geçen senenin kahramanlarını  incelemeye kısalardan başlayalım.Barış Ermiş,Orhun Ene’yle birlikte Banvit’te oldukça başarılı bir sezon geçirdi ve hazır geldi takıma.Efes’in kısaları ise çok da hoş bir sezon geçirmedi.Özellikle takımın kimyası uyuşmadığından ve takımın bir “B” planı olmadığından Tunçeri,Ender,Sinan ve Cenk’in sezon performanslarından memnun olduklarını söylemek güç.Ömer Onan,FBÜ ile yine büyüledi.Ömer’in kariyerindeki en verimli sezondu ve önümüzdeki turnuvada moral motivasyon olarak kuvvetli oyuncularımızdan biri.Verimlilik açısından Ömer’den bir şeyler bekleyeceksek o sene bu senedir.Oğuz Savaş kırmızı formaya artık alıştı ve ilk 5 uzunlarının tamamlayıcısı olarak en konsantre haliyle görev beklediğini görebiliyoruz.Diğer tamamlayıcı unsurumuz Kerem Gönlüm maalesef sakatlandı ve turnuvada ondan yararlanamayacağız.Kerem bizim için önemli ve en kısa zamanda iyileşmesini diliyorum.

Son olarak takımın ana arterleri ve bizi şampiyonluğa götürecek takımın omurgası Hidayet,Ersan,Ömer Aşık,Semih.Hidayet Suns’tan koşarak geldiği Magic’te kendi ortalamasının altına düşmese de takım olarak iyi değillerdi.Olimpiyatlara en motive isim Hidayet.Onun için “Litvanya’da Son Tango” filmi çekilebilir.Elindeki bütün malzemeyi burada zafer için kullanacaktır.Ersan,Bucks’ta istediğini bir türlü alamadı,süreleri gayet makul limitlerde ancak mutlu olmadığı aşikar.Şampiyona öncesi Efes’le imzalaması onun morali açısından güzel oldu.O,oynadığında “Ersan İlyasova’yı izlemek kadar büyük bir keyif yok.”.Ömer Aşık beklediğimizden çok daha iyiydi Bulls’ta.Bir kaç sene sonra NBA’in en değerli 3 isminden biri olacak,dedi dersiniz.Turnuvada hava harekatını yöneten iki yıldızımızdan biri olacak ve şampiyonluğu bize pota altı getirecek.Sadece sakatlıklara dikkat!Harekatın diğer ismi Semih ise omzuyla sıkıntılar yaşadı sene içinde.Celtics’te müthiş bir ritim yakalamıştı ancak o talihsiz takas hem onu hem de bizi oldukça üzdü.Semih bir şeyleri kanıtlamak için bu turnuvaya asılacaktır.Onun için tek temennimiz “Aman sakatlıklar uzak kalsın.”.

Kadro analizinden sonra biraz da hazırlık turnuvaları sonrası gelen tepkiler için iki kelam etmek gerek.Millet olarak bakış açımızı değiştirmedikçe hava gazı başarılara mahkum kalacağız.Bu forma için mücadele veren her isim de canını dişine takıyor ama maruz kaldıkları eleştiriler arasında “mücadele etmiyorlar,bilerek oynamıyorlar” gibi safsatalar yer alıyor.Her branşta olduğu gibi basketbolcularımıza da inançlarımızı kaybedersek onların başarılı olmasının önüne geçmiş oluruz.Hazırlıklara tahammülümüz yok.Bir çok kimse bilmiyor ki 2010 da gelen başarının arkasında ilk hazırlık turnuvasını 3 de 0’la galibiyetsiz bitirdik.Oturduğumuz yerden ahkam kesmek ata sporumuzmuş gibi davranıyoruz.Bu çocuklara güvenelim ve başarı için inanç depolayalım,yapmamız gereken tek şey bu.

Sosyolojik çözümlemeden sonra bir de işin teknik kısmını nacizane değerlendirmek gerek.İzmir’deki turnuvada hem savunma hem de hücumda çok tutuktu takım.Bir de yeni oyuncuların ve sakatların olması bu durumu perçinledi.Almanya’daki ikinci turnuvamızda ise sakatların dönmesi ve yenilerin formaya biraz da olsa alışmasıyla savunma toparlandı.Özellikle Semih ve Ömer Aşık’ın dönmesiyle boyalı alan savunması yerine oturdu.Hücum ise hala sıkıntılı.Belirli aralıklarla vites yükseltip açılan arayı kapatıyoruz ama devamlılık yerlerde.Bence Ersan’ı her şekilde hücumda oyunun içinde tutmamız gerek.Hidayet ve Tunçeri hücumları Ersan üzerinden yürütmeye çalışsa da hep tıkanıyoruz.Emir burada çok önem taşıyor.Ersan’ın üzerindeki baskıyı alabilirse hücum varyasyonları genişler.

Her ne olursa olsun onlar bizim evlatlarımız ve bu bayrağı en tepeye dikmek hepimizden çok onların arzusu.Orhun Hoca’nın kredisi bizde sonsuz olmalı.Bu takımın temelinde tuğlaları döşeyen isimlerin başında o geliyor.Bu takım oradan olimpiyat vizesini alacak ve Londra 2012 bu 12 dev yüreği konuşacak.Ha olurda istediğimizi alamazsak hepsiyle gururlanmak için 2010’a bakmak yeterli olacak.

(25 Ağustos 2011'de www.nbatr.com da yayımlanmıştır)

18 Ağustos 2011 Perşembe

Baba Gündüz'den yadigar...


Sinyor Casimiro Vizzini
Palermo Union Sportiva Kulübü Başkanı
Palermo İtalya
17.7.1961, İstanbul

Sayın Sinyor,
Sizinle tanışmıyoruz. Hemen kendimi tanıtmam lazım. Ben Galatasaray Futbol Takımı'nın meneceriyim. Yani Metin Oktay'ın eski meneceri. Artık Metin Palermolu oldu. Kaç günden beri kulübünüzle anlaşma hikâyelerini, gazetelerde okuyor, resimlerini görüyoruz. Fakat bilmem nedense anlaşılmaz derecede katılaşan, uyuşan hislerimle, olanları bir türlü değerlendiremiyordum. Bugün, Metin memleketimizdeki erişilmez şöhretinin içlerinden gelerek, inanarak başyazıcıları olmuş Türk basını mensuplarına bir veda ziyafeti verdi.

Ben de davetliydim. Hepimiz görünüşte çok neşeliydik. Amma, hepimiz de hissediyorduk ki, bu içlerimizi sızlatan, müşterek bir acıyı örtmeye çalışan yapmacık, feragat dokulu ve son derecede rutubetli bir neşe idi. Nitekim Metin toplantının sonlarında birdenbire sararan bir yüzle ayağa kalktı. Gözlerindeki nem damlalaşarak boşanmasın diye, kendini tuta tuta titrek bir sesle konuştu.

Memleketinden, anasından, kulübünden, arkadaşlarından ayrılmanın, yapayalnızlığın, yabancılığın soğuk koynuna atılmanın üzüntülerini öyle duyarak anlatıyor, oralarda da onu yalnız bırakmamamız için öyle çocuğumsu yalvarıyordu ki, sizinle yaptığı görüşmelere, hatta resmi mukaveleye rağmen, hâlâ donuk, inanamaz kalmış içim birdenbire kopasıya burkuluverdi. Metin sahiden gidiyordu.

Hayır! Hudutsuz kederimin size kırılmaya kadar genişleyebileceğini düşünmeyin sakın. Zira serinkanlı düşünebildikçe biliyorum ki zamanı gelince azı diş eti yarar, çıkar. Su kaynayınca kabından taşar. Evlat da kısmeti çıkınca evden kaçar. Bütün bunlara da kimse mani olamaz. Kısmet dedim de aklıma geliverdi. Ne yalan söyleyeyim, size karşılık şimdi hakiki duygumuz da, sevgili oğlumuzu iç güveyliğine kabullenen zengin bir kayınpedere karşı duyulabilecek kekremsi hislerden pek de farklı değil doğrusu.

Ah sinyor! Belki, sizce basit bir mukavele ile bağladığınız o insanın size neler kazandırdığını ve kazandıracağını katiyen bilemezsiniz.
Mükemmel bir futbolcu. Her sezon riyazi (aritmetik) bir katiyet gibi, söylediği kadar gol atan bir futbol kralı. Gençliğine rağmen inanılmaz derecede olgun, karakter sahibi bir insan.

Herkese yardıma hazır bir hayırsever. Hayır, hayır, bütün bunlar hiçbir şey değil. Siz Palermo'ya hiçbir kulübe nasip olmayan muazzam bir taraftar kitlesi kazandırıverdiniz. Şimdi Palermo Union Sportiva'ya kalben bağlı otuz milyon Türk taraftarınız var, inanın.
Küçücük Türk yavrularından tutun da, beli bükük ihtiyar Türk ninelerine kadar Metin'in başarısına dua edecek, Metin'in atacağı golleri gözleyecek, dolayısıyla Palermo'nun zaferlerini bekleyecek otuz milyon Türk dostunuz var artık. Siz bu kadar üzerinde titrenen bir kıymete sahip olduğunuzu nereden bilebilirsiniz ki. Ne olur, ona iyi bakın. Ona babacan davranın. Ne kadar büyürse büyüsün, daima sevgiye, şefkate muhtaçtır Metin. Belki de muhitine cömertçe dağıttığı sevgi ve şefkat akümülatörlerini şarj edebilmek için.

Eminim ki birkaç yıl sonra, memleket hasretine dayanamayıp vatanının sahalarına koşacak olan Metin'in arkasından siz de bana tıpkı benim gibi gözyaşlarınızla ıslatacağınız bir mektup yollayacak ve hislerimi o zaman daha iyi anlayacaksınız. Metinimiz İtalya'da Allah'tan sonra size emanet sinyor.

Sevgi ve saygılarımla.
Gündüz Kılıç


Gündüz BABA bu satırları 61’de Metin için karalarken ki duygularını bize emanet bırakmış Arda için.Metin Oktay aşkıyla sarının yanına kırmızıyı kondurduk.Kondurdukta kralı tanımaya anlamaya fırsat bulamadık,fena ıskaladı bizim nesil 10’u.Bu mektubu Okay Karacan’ın sesinden dinlediğimde göz pınarlarımı ıslatmadı değil ama Bizim çocuğu Kırmızı-Beyaz forma içinde görünce aklıma düşen ilk görüntü Gündüz BABA’nın mektubu oldu.İşte o vakit anladım Babamı.O an özlemeye başladım Arda’yı.

Bizim çocuğu çok yıprattılar burada,sabrını sınadılar.Metin gibi kırılgan gitmedi.Koşarak kaçarcasına,çok sevdiği parçalısını uzaktan sevmek için gitti.Burada Galatasaraylılığını sorgulattılar ona.Kimin haddine ki?Arda şimdi Madrid’de.Biliyorum ki keyfide yerinde.Sarı-Kırmızıyı da bize emanet edip gitti,gözü arkada kalmasın diye.Öyle iyi günde coşup kötü günde sövenlere de değil ha.Galatasaray her kaybettiğinde sevgisi katlananlara emanet etti büyük sevgisini.Her haftanın sonunu getirene kadar deveye hendek atlatırken artık 2 maçımız olacak.Bizim formaların yanına birde kırmızı-beyaz çubuklularımız olacak.Kısmetse Alves’i karşısına alıp bir sağa bir sola çekip ortalayacak Forlan’a.

Yüzümüzün asıldığına bakma sen.Solumuz boş kaldı ona canımız sıkıldı,Fatih Hoca’nın da öyle.İnsanoğlu,illaki alışır.Aklımız hep sende.Bir Baba kadar gururlu,Bir anne kadar endişeliyiz Arda.Topal’a selamımızı da unutma Büyük Kaptan.

11 Ağustos 2011 Perşembe

'Lokavt':Seferoğulları&Tellioğulları


Dallas’ın şampiyonluk hikayesinin tadını tam alamadan iki senedir kapıyı aşındıran ‘lokavt’ geldi.Ortada paylaşılamayan “Yeşil Vadi” ise 3 milyar dolarlık NBA sermayesi.Hepimiz seneye NBA oynanmayacak mı tedirginliğinden son 1 ay da toplu iş sözleşmesinin ve takım sahipleriyle oyuncular birliği sendikasının,bu kurum ve kavramların ne anlama geldiğini yalayıp yuttuk.NBA oyuncuları ligin gelirlerinin %57’sini alırken takım patronları bu oranı %40’a çekme çabaları var ki görüşmelerin ana damarlarını tıkayan uzlaşmazlık noktası da burası.Oyuncuları masada temsil eden başkan Derek Fisher ve yönetici Billy Hunter %54’e razı olmalarına rağmen patronlar diretmekte.Peki bu direnişin sebebi ne olabilir?Takım başkanları,%40’ın açıklaması olarak ligdeki 30 takımın 25’inin zarar ediyor olması üzerinde duruyorlar.Patronlar tarafından bakınca haksız olduklarını söylemek güç.Takımların bu kadar sık şehir ve el değiştirmesini bu durumun sonuçları olarak da görebiliriz.NBA tutkunları için patronların ne durumda olduğu çok ilgilendirmiyor.Sabırsız seyirci,bir an önce lig başlasın ve bizde bir an önce mutluluk hormonlarımızı salgılayalım istiyor.Bu topluluğa bizde dahiliz en nihayetinde.İşte tam da bu durumu çok iyi bilen oyuncular lige anlam katan unsurun kendileri olduklarını bildiklerinden görüşmelerde uzlaşmacı tavır sergilemekten uzaklar.Oyuncular tarafından bakınca da çok haksız olduklarını söyleyemiyoruz.Patronlar elindeki tek koz olan ‘İş durdurma’ kartını açınca oyuncular biraz sendelese de bence ipler hala onların elinde.Bu aile kavgasının tam ortasında bir de David Stern tarafı var.Her ne kadar “ligimiz oynanmıyor,iki tarafında anlaşmaya yakın olduğunu söylemek zor,üzgünüz.” tiyatrosunu oynasa da O’nun bu durumdan mutsuz olduğunu düşünmüyorum.Çünkü senelerdir uğraştığı NBA’i Avrupa’ya pazarlama sevdası dolaylı da olsa yolunu buldu.Şu ana kadar Avrupa’nın tepesine oynayan takımlar NBA yıldızlarına yüz vermese de,bir çok görev adamıyla anlaştılar.Stern’ün esas hedefi Çin ise bu duruma kontra olarak senelik sözleşme şartını getirdi ve Stern için işler daha da karıştı.NBA yıldızları,deniz aşırı tercihlerini Çin’den yana kullanırlarsa o oyuncuları “Lig başladı!” deyip çekip alamayacaklar.Bu duruma rağmen Cris Paul,Carmelo Antohny,Dwight Howard gibi isimlerin Çin’e sıcak baktıkları da bir gerçek.Görüntü ligin başlaması için en iyi ihtimalle Aralık ayından sonrasını işaret ediyor.Bir de bizim evlatlarımızın durumu ne olacak sorusu var.İlyasova ve Balbay Anadolu Efes’le anlaştılar(nerdesin be Pilsen?).Hidayet için Efes söylentileri çıksa da Özerhun;”Lokavt sonrası iki oyuncunun gidişini kaldıramayız.” açıklamasıyla kapıları kapattı.Milli takım kampında olan oyuncular için Harun Erdenay “bütün türk oyuncuları lige dönebilir” açıklaması yaptı.Ömer ve Semih’in adresi için Fenerbahçe Ülker’i göstermek yanlış olmaz sanırım.Hidayet içinde Efes alternatifi FBÜ olarak gözüküyor.Memo,ahde vefa için Tofaş’a giderse şaşırmam.Keşke hepsi dönse de Beko Basketbol Ligi tadından yenmese.’Lokavt’ın birde Beşiktaş kanadı oluştu ki fısattan istifade Deron Williams’ı kapıverdiler.Iverson’dan sonra NBA oyuncularına yönelmek anlayışla karşılanabilir ama başarı için getirisinin olmayacağını olaylara “renkli” bakabilen herkes görebilir.Deron Williams transferinden çok Lakovic ve Savanovic’in bizim ligde oluyor olması beni daha fazla meraklandırıyor.Beşiktaş taraftarı için hatta bizler için Iverson’ın buradaki parkelerde Beşiktaş formasıyla dripling yapıyor olması tarif edilemez bir duygu,keza Deron içinde aynı duygular canlanacak ancak takımın bu transferlerle çıtasının nerede olduğu Türk basketbolu açısından iç açıcı değil maalesef.
Son haftalarda da Kobe Bryant mevzumuz oldu.Başkan randevu talep edip kıtalararası uçuyor,önce menajerler ve sponsorlar ikna edilip Bryant’ların huzuruna öyle çıkılıyor.Kobe’nin Türkiye’ye geleceği yok.Çünkü Kobe Braynt büyüsü Amerika sınırlarının dışına çıkarsa bozulur.Bunu O’da çok iyi bildiği için kudretine kudret katmak için Beşiktaş’ı kullanıyor.Verilmek istenen mesaj şu:“benim önüme dünyaları da verseniz beni transfer edemezsiniz.”.Ola ki NBA dışında bir yer olursa kesinlikle orası Çin’dir.Kobe oradaki ilgiyi yoklayıp bir fizibilite çalışması olmuştu.Sözün özü olarak NBA’e verilen bu aranın kimseye faydası yok.Ligin başlaması ne kadar uzarsa ‘Yeşil Vadi’nin değeri o kadar azalacak.Toplantı taraflarını bir an evvel sağduyuya davet ediyorum.Lig aradayken Avrupa Şampiyonası ve THY Euroleague’e daha fazla konsantre olacağız.

2 Ağustos 2011 Salı

Adaletin 'Bu' Olsun Be Dünya

İnançlarını kaybettiklerini düşünmemizi istediler.Bu saatten sonra başaramayacaklarına inandırmaya çalıştılar.Kendi devirlerinin kapandığını düşünmemiz için gizlendiler.Oyuna geldik.Formaları son kez asmadan önce bize bir sürprizleri varmış.Dallas Mavericks NBA 2011 Finallerini kazanarak şampiyonluğa uzandı.Kendilerinin ki gibi hepimizin göz pınarlarını ufaktan nemlendirdiler.Jason Kidd,Jason Terry ve Dirk Nowitzki hikayelerinin son paragrafına “şampiyonluk yüzüğü sahibidir.” notunu düştüler.Hep bu anı yaşamayı beklediler,onlarla birlikte bizlerde sabırsızlıkla kupayı havaya kaldıracakları günü bekledik.Dallas taraftarı değil bir çoğumuz belki ama bu yüzükleri hak ettikleri konusunda zerre şüphe yoktu içimizde.Şampiyonluk apoleti takmadan bu güzel spora veda etselerdi “adaletin bu mu dünya?” naraları atmaya başlayacaktık.Bu şampiyonluğa anlam katan ise son nefeste gelmiş olması.Sezonun hikayesini anlamlı kılan durum tam da bu.Dallas her zaman iyi iş çıkaran,patlama zamanı belli olmayan ama bir o kadar da istikrar yoksunu bir takım olarak iki ileri bir geri sezonu geçirdiler.Hatta senelerini bu şekilde geçirdiler.2006’da çok yaklaştılar olmadı,2007’de Warriors felaketi.2008’den itibaren playoff fobisi oluştu kulüp üzerinde.Dallas bu sene şampiyonluğu Rose Garden’da Portland’a karşı 22 sayı öndeyken maçı vermesinden sonra seriyi 4-2 kazanarak aldı.5 yılın ağırlığını omuzlarında taşıyarak o psikolojik eşiği aştılar.O bunalımın son bulmasının karşında koca Lakers direnemedi bile.Özellikle Jason Terry onca senenin ürkekliğini Oklahama City ve Miami’nin üzerine bıraktı.Babamız Jason Kidd’i şampiyonluk şapkası kafasında,kupayı kucağına yatırmış karelerini gördükçe idol babasıyla gururlanan evin küçük evlatları gibi hissettik güneşin yeni yeni boy verdiği sabah saatlerinde,bu memlekette.Ve esas oğlan Nowitzki.Sarı saçlarına briyantin olayım.Bütün Fen Bilimleri kurallarına aykırı şut stiline kurban olayım.Sen bu diyardan yüzüksüz geçseydin dünyanın adaletine zıplayım.

Finalin diğer tarafına değinerek yukarıdaki şampiyonları kirletmek istemem ama “sözde” Michael Jordan’lara iki çift sözüm var.Özellikle Dwane Wade beni hayal kırıklığına uğrattı.Öyle kötü performansmış ,iyi şut atamamış mevzusu değil.Lebron’a uyup da Nowitzki’nin taklidini yaptığını gördüğüm an,bütün saygımı toprağa gömdüm.Biz Heat’e onun takımı diyelim,delikanlı çocuk yalnızca işine bakar efendidir yapmaz şebeklik diyelim,onun yaptığına bak.Olmadı Wade,attın bütün köprüleri.Her ne kadar tavırları biraz gevşek gelse de gözüme Bosh en samimi eleman aralarında,şampiyonluğun kaçtığına yüreğiyle üzülen tek Floridalı.Ama işte tavırların falan bir acayip seninde.Çok büyük kral öyle böyle büyük kral Lebron James.Özel hayatını irdelemek bari bize düşmesin deyip,Amerika magazinine bulaşmadan “o” (Anahtar Kelime:Rashard Lewis) mevzuyu pas geçiyorum.Karakterinin korkunç sıkıntılı olmasına rağmen özellikle Bulls serisinden itibaren tepemden saygı kırıntıları bırakmadın değil.Ancak Finallerdeki performansın,son toplardan kaçışın ve şampiyonluk performansını yüklenmek yerine bu sorumluluğu alacak cesareti gösterememen şöyle bir saçımı karıştırıp sana olan saygımdan tekrar arınmama neden oldu.Sen aşağı yukarı 10 yıl sonra bu devirden yüzüksüz göçersen zerre burukluk yaşamam.Eğer ki sen şampiyon falan olursan yandı gülüm keten helva,muhtemel bir balkon konuşması bekliyorum senden.Benim şunca tarizimi Üstad Michael Jordan tek cümleyle özetlemiş;”Beni zirveye yeteneğim getirmiştir,ancak hala burada olmamı sağlayan karakterimdir.”.(14.06.2011)

Oyun:2006'dan kalan hesap...

Sezon içinde ve Playoffların başından beri yorumlarımı paylaşmaya çalıştım.Gerçi tahmin konusunda sınıfta kaldım o kesin.Benim tahminler tutsa muhtemelen Portland-Oklahoma batı finali oynardı.Aslında bu maçları izlerken taraftar kimliğini bir kenara bırakıp oyunun iki yönünden de zevk alabilmeyi becermek çok daha eğlenceli hale getiriyor bu oyunu.Evet Boston maçlarında objektif bakabilmem pek mümkün olmuyor ama Celtics playoffları bitirince geriye kalan konferans finallerini daha sağlıklı izledik.Belki tahminlerde şahsım fena çuvallamış olabilir ama 2011 NBA Finallerini Dallas-Miami maçlarının oluşturacağını çoğunluk tarafından tahmin edildiğini sanmıyorum,edenleri de ayrıca kutluyorum.Dallas finale çıkamaz mıydı?Hayır final için sürpriz bir isim değil.Peki Miami?Kesinlikle hayır,zaten bu yapıyı en kısa yoldan başarı için kurdular.Playoffları şaşırtıcı kılan beklenmedik takımlardan ve oyunculardan beklenmedik performanslar oldu.Hem olumlu hem de olumsuz yönde.Şimdi  esas son perdedeyiz.Şampiyonluk Texas’a mı yoksa Florida’ya mı gidecek? Salı gününden itibaren bu sorunun yanıtını aramaya başlayacağız.Hep söylemişimdir;bu güzel insanlar performanslarını zirveye taşıdıkça daima kazanan bizler,bu oyuna gönül verenler oluyor.Sırf bu yüzden bile onlara minnet duyuyorum.Finaller için söylenecek çok fazla şey yok.Nowitzki her zamanki gibi korkutucu oynuyor.Lebron performansında zirve yaptı,kendini çok farklı hissettiği aşikar.Wade konferans finalinde saçmalasa da finallerde çok farklı olacağı kesin.Bosh hiç beklenmediği kadar soğuk kanlı,el yakan topları kullanmaktan çekinmiyor.Ancak Miami için bu 3 adam yeterli olmaz,mutlaka benchlerinden istikrarlı bir performans almaları şart.Birde maç sonuna daha konsantre olmalılar,krize sokuyorlar elindeki maçları.Tabi son maç hariç United Center da son 3 dakika da 12 sayıyı kapatıp Doğu şampiyonu oldular,bu konuda da istikrar lazım.Dallas ise önüne geleni temizliyor.Arkasını toz dumana katıp koşar adım şampiyonluğa gidiyorlar.Maçlarda geri düşmeleri hiç rahatsız etmiyor takımı,geri dönüşleri artık bir strateji haline getirdiklerinden şüphe etmeye başladım.Evlerinde taraftarlarıyla birlikte daha da yükseliyorlar.Kidd her zamanki gibi ve muhtemelen son kez büyük oynuyor.Onun zekasına hayran kalmamak mümkün değil.Sözün özü Finaller çok can yakar.

Phil Jackson’ın koltuğu Mike Brown’a emanet’miş’
Playoffların dışında en büyük sürpriz herhalde Mike Brown’ın Lakers’ın başına geçmiş olmasıdır.Büyük konuşmak gibi olmasın Lakers’daki ömrünü 1 yıl biçiyorum.Lakers yönetimi belli ki Phil Jackson’un kurduğu yapıdan artık başarı gelmeyeceğine inanmış ki böyle bir tercihte bulunmuş.Hem Phil’in hem de Kobe’nin işaret ettiği Brian Shaw’a emanet etmediler takımı.Mike Brown son beş sene de Cleveland da neler yaptı?2007 de finallere taşıdı takımı.Sonuç;Spurs’e süpürüldüler.Doğu finaline gelip gelip elenen Mike Brown geçen sezon takımdan tabiri yerindeyse kovuldu.Oyunun savunma yönüne ağırlık veren Brown Lakers’la anlaşması üzerine şu açıklamayı yaptı.”Savunma benim en önemli silahım,Lakers’a da bunu yerleştirmeye gidiyorum.Çünkü şampiyonluklar savunmayla kazanılır.”Adama sormazlar mı? “E nerede şampiyonluk yüzüğün?” diye.Evet savunmayla şampiyonluk kazanılabilir ama senin savunma anlayışında sıkıntı var Mike.Bir de Lebron’un eski antrenörünün Lakers’a gidişiyle ilgili söyledikleri var ki tam komedi.”Mike Brown büyük bir koç.Bize, o şehirde yaşanmamış başarılar yaşattı.Savunma felsefesiyle işe başladı ve daha önce sahip olmadığımız savunma sistemi yerleştirdi.O ve ekibi sayesinde rekabet dolu bir yıl geçirdik.Ona büyük saygı duyuyorum ve yıllarca onunla çalışmam sonucunda bana öğrettikleri için müteşekkirim ona.Şimdiki hâlime gelmem de bana çok yardımcı oldu.”Açıklama tam bozacının şahidi şıracı hesabı olmuş.Bir Bostonlunun duruma yorumu ise;Dokunma yarime.(27.05.2011)

Finallere Yürüyoruz

Hiç bu kadar şaşırtıcı olmamıştı.Biz ligin ağa babalarının arkasında durdukça kimliklerini inkar ettiler.Bütün tahminlerde çuvalladık.Yüzümüzü kara çıkarmayan Chicago’ya teşekkür etmek istiyorum.Oklahoma City için de buralarda olmasını tahmin etmiştik ama gelene kadar şırıngayla su çektiler.İşin esprisi bir yana müthiş bir playoff oluyor.Bizim nesil Amerika basketboluna Jordan-Stockton düellosuyla ısındı.Iverson’a hayran yetiştik,Kobe-Shaq şirketiyle olgunlaştık.Kendi yıldızlarını yaratan ve yaşatan sezonlar,playoff serileri çok izledik ama 2011 playoffları kadar şaşırtıcı ve rekabetin bu derece yukarıda olduğu seriler görmedik.İşin şaşırtıcı yanı sezon içerisinde bunun sinyallerini alabileceğimiz verilerde yakalayamadık.Yılın sürprizini yapan Memphis bir yana ilk turda elenen –ki elenmesi de beklenen- New Orleans,Philadelphia,Indiana potansiyellerinin zirvesinde oynadılar ve bu ligin anlamını tekrar yazdılar.San Antonio,Lakers,Boston beklenenin aksine kriz yönetiminde çuvalladılar ve konferans finalleri masasında kendilerine yer bulamadılar.Dallas,Portland da ilk tur 3.maçını 22 sayı öndeyken Rose Garden da bırakınca herkesin aklında Miami finali ve Golden State bunalımı canlandı.Dallas bu sefer o psikolojik eşiği aşmayı başarınca önünde son şampiyon bile direnemedi.Lakers süpürüldü.Sezon başında böyle bir cümle kuracaksın deseler ülke bütününde kahkaha tufanı kopardı herhalde.Eski topraklar iyi iş çıkardı.Stajakovic,Terry ve Kidd şampiyonluk için son biletleri olduğunun farkına vardılar.Nowitski her zamanki gibi.Memphis batı yakasını allak bullak etti.Belki San Antonio’ya ters geldiler de turladılar diyenlerimiz olmuştur ama bütün takımlar içinde gelecek yılların şampiyonluk adayı Oklahoma City karşısında ilk turun bir tesadüf olmadığını gösterdiler.Pota altında Randolph ve Gasol’la müthiş iş yaptılar,ön alan savunmaları harikulade.Sezon ödülleri birer birer dağıtılır,en iyi beşler açıklanırken Tony Allen’ın en iyi savunma beşinde yer bulamaması verilen ödüllerin ne kadar kofti olduğunu bir kere daha fısıldadı.Sadece Allen da değil Luol Deng gibi savunmacıların yerine Kobe Bryant’ın orda olması komediden başka bir şey değil.Playoffları bu kadar heyecanlı kılan ve konferans finallerine kadar bizi soluksuz bırakan bütün takımlara kucak dolusu sevgiler.Şimdi masada dört şehrin hikayesi kaldı.Mavi köşede Texas’ın asi çocuğu Mavericks,Beyaz köşede Oklahoma’nın genç patlayıcıları Thunder,Siyah köşede Florida’nın voltranı Heat ve Kırmızı köşede İllinois’un savunma kuvvetleri Bulls.Bu dört şehrin kahramanları 2011’in zirvesi için çarpışmaya hazırlar.Merakla ve heyecanla bekliyoruz efendim.

Sweet Home Chicago
Jordan’dan sonra hep bugünü beklediler.United Center hiç bu kadar istememişti Finalleri.90’ların sonunda Jordan’ın vedasıyla istirahata çekildiler.Ta ki 2008 draftında Chicago doğumlu kendi evlatları Derrick Rose’u 1. Tur 1.sıradan seçene dek.Sezonu ilk sırada bitirip playoff serilerinde saha avantajını kaptılar.Indiana ve Atlanta’yı eleyip geldiler.Zorlandılar,zorlandıkça güçlendiler.Yorulduklarını düşünmemizi istediler,öylede düşündük.Ancak konferans finallerinin ilk maçında United Center’da Miami’ye karşı büyüleyicilerdi.Ligin en iyi 3. Savunmasının potasına 103 sayı bıraktılar.Deng’Lebron’un üzerinde inanılmaz bir savunma baskısı kurdu.Takım savunması da fazlasıyla agrasifti.Lebron 5/15 saha içi isabetiyle 15 sayıda kalırken Wade 7/17 ile 18 sayı kaydetti.Takım olarak %38 isabet oranı tutturdular ve bence en önemlisi 8 kere üç sayı denemesinde bulunup 3’ünden isabet buldular.Bu tablo Miami’nin kimliğini hiç mi hiç yansıtmıyor.Maç 3. çeyreğin ortalarına kadar dengede gözükse de Chicago’nun maç boyunca psikolojik üstünlüğü çok net gözüküyordu.Miami benchinden Chalmers dışında katkı yapan olmayınca da 4.çeyrekle birlikte Chicago maçı koparmasını bildi.Serinin kaderini bench performanslarının belirleyeceği aşikar ve Bulls bench’i müthişti ilk maçta.İstatistik kağıdına yansımasa da özellikle Taj Gibson ve Ronnie Brewer takımın sürükleyici güçleriydi.Evladımız Ömer oyunda olduğu sürelerde pota altını Miami’ye kararttı.Hücumda da ürettiği 5 sayıyı da basket faullerden yakaladı.Noah’ın hırsına ve kazanma arzusuna hayran olmamak elde değil,o hırçınlaştıkça ekran başında ister istemez bizde dişlerimizi sıkıyoruz.Rose ise gerektiği yerde devreye girip temiz 28 sayısını bıraktı.2.maçta çok şey değişebilir.Miami’nin patlayıcılığını atlarsak yanılgıya düşeriz.2.maç ilkinden çok daha güzel olsun kazanan yine basketbol tutkunları olsun.(17.05.2011)

Tahminler Tepe Takla

Öncelikle çuvaldızı kendimize batırarak başlamakta yarar var çünkü 1.tur tahminlerinde fena çuvalladık.Başta Spurs ve Magic olmak üzere sezon performanslarının altında kalan bütün takımlara teessüf ediyorum.Madalyonun diğer tarafında ise Memphis,Atlanta ve Indiana yüreklerini ortaya koydukları için büyük takdiri hak ettiler.2011 playoffları bizlere vaat ettiğinden çok daha zevkli ve sürprizlere gebe geçiyor.Geride kalan 1.tur maçlarının hemen hemen hepsi seyircilerini koltuklarına yapıştırdı.Bu maçların içinde süpürülen New York’a da dikkat çekmek istiyorum.Bostondaki ilk iki maçı koparma noktasına gelip kaybettiler.Özellikle ikinci maçta Carmelo’nun efsane performansına yazık oldu.Amare’nin sırtındaki sakatlık sebebiyle kenarda kalması Melo dışında skora katkı yapacak ikinci bir oyuncu olmamasıyla da eve 2-0 geride dönüp Madison Square Garden’da da süpürüldüler.Denver’da herkesi olduğu gibi beni de şaşırtan takımlardan oldu.Evet Oklahoma’yı geçmelerini beklemiyordum ama 4-1 geçileceklerini de tahmin edemedik.Onların şansızlığı,kendileri gibi hareketli hücum eden ve kadro yapısı genç Thunder’la eşleşmeleriydi.Nene de Perkins’in karşısında kendinden beklenen kuvvet düellosuna cevap veremeyince sezonu kapattılar.Oklahoma turu geçti geçmesine de takımın başında Scott Brooks kaldıkça takım kapasitesinin altında oynamaya devam edecekler.Haddim olmayarak eğer Nate McMillian seneye Lakers’ta olmazsa Thunder ne yapıp edip Ustayı takımın başına getirmeli.Takdire şayan bir diğer cesur yürek ise Frank Vogel.Indiana’nın dümenine geçtiğinde playoff’a bile kalması kesin değilken koçtan ”playofflarda kimsenin eşleşmek istemeyeceği takım olacağız” açıklaması geldi.Bulls’la eşleşip müthiş mücadele eden takımının buna rağmen seride 3-1 geride olması Frank Vogel’ı “Nba playofflarında 1.tur da birileri mutlaka geriden gelip seriyi alacakatır” açıklamasından geri bırakmadı.Takımın başına geçici olarak getirilse de şu kısa sürede yaptıklarıyla yeni yılda kontratı sonuna kadar hakketti.Diğer bir sürprizin baş rolünde ise Atlanta sahnedeydi.Larry Drew çok iyi okumuş Orlando hücumlarını ki Magic’in ana damarı Howard’a gelen yardımların sonucu oluşan dış şutların önünü alabilmek için Howard’a yardım götürmemeyi seçmiş.Howard’ın tek başına skor yükünü taşıması onların işine geldi ve özellikle Jamal Crawford ve Al Horford’ın sahne almasıyla turlayan takım olmayı başardılar.Bu eşleşme iki takımın yönetimleri arasındaki farkı da ortaya çıkardığını düşünüyorum.Takaslar!Orlando Hidayet’i geri getirerek doğru hamleyi yaptı ama Lewis’i niye gönderiyorsun?Hadi gönderdin Lewis’in tamamlayıcısı Arenas mı?Lewis’in yüklü kontratından kurtulmak için gönderdikleri açık ama aldıkları Arenas’ın ondan aşağı kalır bir ödemesi olmadığı da gerçek.Takımın dinamiklerini paramparça eden Orlando’nun karşısında ise Atlanta,sezon içindeki uyuşukluktan kurtulmak için Bibby’i gönderip Hinrich’i aldı.Hinrich’in gelişi ön alan savunmasını resmen canlandırdı.Takıma bir ruh geldi ve meyvesini de 1.turda topladılar.Bu senenin esas oğlanı ise hiç kuşku yok ki Memphis Grizzlies.Rudy Gay dışında bireysel olarak parlayan parçası olmadan bu oyunun takım oyunu olduğu ve başarının ancak takım kimyasıyla oluşabileceğini yüzümüze çarpan bir yapıdan söz ediyoruz.Savunma konsantrasyonları inanılmaz.Özellikle Tony Allen’ın ‘guard’lara baskılı savunması müdafaanın ana parçası.Hücumda ise Randolph’un eli öpülesi performansı Grizzlies’in sürükleyici unsuru.Fedex Forum da başarıya inanmış olmalı ki iç sahada daha da yükseliyorlar.Müthiş basketbol oynuyorlar hakikaten.Şu ana kadar bizi baştan çıkaran performansları konuştuk ama bu oyunun önüne taş koymak isteyenler var  onlara da biraz dokunduralım.Hakemler!Felaketler.Kritik saniyelerde “caaart!” 3 saniye,yok hücum faul,tansiyon hat safada ufacık bir itiraz “hoop!” teknik faul.Serilerin kaderini etkileyecek birkaç pozisyonu anlatmak istiyorum.Dwight Howard’a yapılan bütün adam öldürmeye teşebbüsler es geçildi.Boston-New York serisinin ilk maçı son saniyelerinde Carmelo son topu kullanacakken alakasız bir hücum faul.Son olarak da Miami-Boston serisinde perdeleme yapan Pierce’a omuz atan Wade’e faul çalmak yerine Pierce 2.teknik faulden oyun dışı bırakan hakem zihniyeti.Maç esnasında Üstat Kaan Kural’ın da vurguladığı ve son derece komik uygulanan karşılıklı teknik fauller.Hakemler oyunculara karşı tehdit unsuru olarak karşılıklı teknik faulleri kullanıyorlar.Sarı kart isteyen futbolcuya sarı kart gösteren Spor Toto Süper Lig hakemlerinden farksız değiller.Hakemler,işler çığırından çıkmaya başlayınca da telafi düdüklerine sarılıyorlar bu kez de.Hangi spor olursa olsun şu telafi düdükleri kadar mide bulandırıcı başka bir şey yok.Buradan David Stern’e sesleniyorum(!) Konferans yarı finallerini komik kararlarla lekelemeyin.Hakemleri artık bir kenara bırakıp ilk turda çuvalladığımız tahminlerden sonra Yarı Finaller için konuşalım.İlk maçlar  sonunda yine yeniden sürpriz sonuçlar var.Miami dışında evinde oynayan bütün takımlar ilk maçlarını kaybettiler.Ama ben yinede favorilerin geçeceğini düşünüyorum.(03.05.2011)

Kaybedenler Kulübü (Batı Yakası)

Nisan ayına devam edecek takımlar şekillenmişken,gözler de haliyle onların üzerinde toplandı.Evrenin kanunu gibidir kaybedenleri unutup kazananları taçlandırmak.Bense “kaybedenler kulübü”nün neferlerinden söz edeceğim,çünkü playoff dışı kalanların hikayelerinde saklı  dramatik durumlar yok değil.İçlerinde potansiyel şampiyon adayları da var,depresyondan kurtulması seneler alacak olanlarda.Batıdan yol alarak doğuya uzanacağız.Bugün Batının dibine göz atacağız.Batıda Sacramento,Golden State,Phoenix,Houston,Utah,Minnesota,Clippers üyeliklerini yenilediler.Kings’le başlayalım.Kulüp sezonu açarken playoffu ucundan yakalarım “sonrası ya nasip” diyerek yola çıktı desek yeridir.Sezon içi performansı inişli çıkışlı giderken sürpriz galibiyetlerde kopardılar.Evans’ın liderliği ilerisi için umut verse de çaylak Cousins’ın yeteneklerinin yanında kişilik sorunları takımdaki dengeleri sarsmaya yetti.Bu senenin sonunda bir de Sacramento dan Anaheim’e taşınma durumları kötü gidişin bahanesi gibi gözüküyor.Esas sorunsa takımın toplu halde savunma zafiyeti.Sayı bulmakta zorlanmamalarına rağmen işin müdafaa kısmında felaketler.Parçaları bir araya getirdiğimizde ise Batının dibini görmek şaşırtıcı olmasa gerek.Kings’in müstakbel komşusu Clippers ise 2009 draftının 1. sırasında seçtiği Blake Griffin’le Dünya Şampiyonasından yıldızı parlayarak gelen Eric Gordon’la ve “prodüktör” Baron Davis’le playoffa tutunur muyum derdindeydi.Çaylak Griffin sezon içinde icraatlarıyla sadece Amerika kıtasına değil bütün evrene nam salmayı başardı.Eric Gordon galibiyetlerdeki gizli kahramanlık görevini itinayla yaparken sakatlık belasına yakalandı ve sezonun neredeyse tamamını kaçırdı.NBA de kadroları alt üst eden takasta Baron’u Cleveland’a sürgüne gönderen Clippers Mo Williams’la yoluna devam etme kararı aldı.Gordon’ın sakatlığı hücum dengesini oldukça etkiledi.Gerçi Deandre Jordon toparlamaya çalışsa da playoffun 14.5 maç gerisinde  kalmalarını önleyemedi.Ancak Griffin’in lige alışmasıyla Gordon’ın da ritmini bulmasıyla gelecek yıllarda playoffun muhtemel adaylarından biri olacaktır Clippers.Bu iki oyuncunun yanına doğru parçaları bulabilirse yönetim,beklentilerini karşılayacaklarını tahmin ediyorum.Bu senenin batıdaki en dramatik takımı ise tartışmasız Utahdı.Ligin en iyi 3 guardından biri olan Deron Williams liderliğinde Boozer’ı Bulls’a gönderip Millsap’in önünü açan takım Okur’un bir an önce sakatlıktan dönmesini bekleyerek sezonu açtı.Pota altını Millsap ve Al Jefferson’a emanet eden Sloan,Kirilenko’dan da iyi bir bench performansı bekliyordu.Herşey yolunda gözükürken halının altına süpürülen sorunlar yavaş yavaş gün yüzüne çıktı ve Deron Williams’ın Jerry Sloan’a “gideriyle” zirve yaptı.Krizin sonu Sloan’un istifasını getirdi.Artık Deron’a “kötü adam” damgası vurulmuştu ve takımda kalması mümkün gözükmüyordu.Nets’le flörtleşen Deron’u takasta gönderen Jazz 1 numara pozisyonuna “senelerin genç yeteneği” Devin Harris’i getirdi.Deron bunalımından kurtulamayan Jazz oldukça hızlı bir düşüşle playoff dışı kaldı ve yaralarını sarmak için yazı beklemeye koyuldu.Toparlanma süreci oldukça uzun gözüküyor Utah adına.Texasın bahtsız takımı Houston aslında Ming ve Mcgrady oluşumunun meyvelerini tamda bu zamanlarda toplamak istiyordu ancak hiçbir şey yolunda gitmedi.Sakatlıklardan bir türlü yakasını kurtaramayan Rockets bu sezonda Ming den yoksun kaldı.Herşeye rağmen Scola ile hem hücum da hem de savunmada direnç kazanan takım ligin en iyi hücumcularından Kevin Martin’le iş yapmaya başlamıştı.sezonun sonlarına doğru son nefes atakları etki yapamadı ve playoffun hemen altında Memphis’in sadece 4 maç gerisinde kalarak yarış dışı kaldılar.Gelecek sezonlar için Ming’e bel bağlamayı bırakıp takastan gelen Dragic’in oyun kuruculuğunda Martin’in de skor yükünü çekeceği bir yapı oluşturularak hedefe ulaşılması mümkündür.Kaliforniya’nın oyunuyla göze hoş gelen takımı Golden State lige başlarken 2007 de playoffa son sıradan kapak atıp o sezonun en efektif takımı Dallas’ı 4-2 eleyerek tarih yazdıkları sezonkine benzer bir başarı için yola çıktıklarını söyleyebiliriz.Maç temposu arttıkça Monte Ellis’in ritmi de git gide yükseliyor,Stephen Curry,Dorell Wright ve David Lee de skorer guardın temposuna yakın performanslar gösterdikçe Warriors ligin en çok izlenilesi takımları arasında yer ediniyordu.Ancak iç sahadaki istikrarsız sonuçlar dışarıda gelen sürpriz galibiyetleri anlamsızlaştırdı.playoffun 11 maç gerisinde kalarak Utah’ın ardında batıda sezonu 12.sırada bitirdiler.Warriors yönetimi takımın kimyasını bozacak takaslara girmeyip,ligin iyi savunmacılarından birini takıma katabilirse Golden State kaybedenler kulübünden ayrılması muhtemel 1 numaralı takım olabilir.Tabi birde takımı şehirden taşıma söylentilerine bir son verip yol haritasını bir anca belirlemesi gerek yönetimin.Phoenix Suns için yorum yaparken mantığıma hakim olmakta zorlanıp duygusal kelimeler yazabilirim.Yahu Hidayet’i nasıl 4 numara oynatıp ardında da “sen yedekten gel ağabeycim,ikinci beşin skoreri olursun” nasihati çekersiniz.Neyse ki Hidayet adına sevindirici takasla Magic yolunu tuttu Hedo.Phoenix’i takastan önce ve sonra diye değerlendirmek lazım.Takas öncesi Nash’in takımının ciddi bir 4 ve 5 numara problemleri vardı,bu durum savunmada takımın belini oldukça büküyordu.Skor üretmede sorumluluk Hill ve Richardson’un omuzlarındayken takas sonrası Richardson’un görevi Vince Carterın kucağına bırakıldı.Takastan gelen Gortat da 5 numara pozisyonu için o dönemde bulunabilecek en iyi seçimdi.Takımdaki parçalarda köklü bir değişim olduğundan performansta inişli çıkışlı oldu.Bu nedendendir ki Suns playoffun 7 maç gerisinde saf dışı kaldı.Suns’ın gelecek için en büyük problemi artık eleğini asma günü yaklaşan Nash’in veliahtı Dragic’i takasta göndermek oldu.Eğer oynatan bir guard ve Grant Hill’in yerine disiplinli bir skorer bulamazlarsa yakın tarihte tekrar köklü bir revizyona maruz kalacaklardır.Ve son olarak Batının en dibinden,Minnesota’dan söz edelim.Aslında sezonun en dikkat çekici performansı belkide Kevin Love’ın topladığı rebaundlardır.Elinizde Love gibi bir rebaundçu Beasley gibi skorer Ridnour gibi guard olupta nasıl batının dibini görürsünüz demeyin.Hem savunmada hem hücumda bu kadar savruk ve durağan oynayan bir takım uzun zamandır izlememiştim.Love’ın rebound performansına güvenip diğer 4 oyuncu savunmada yatıyor olabilir ama unuttukları şey eğer top geri sekmiyorsa sayı olmuş demektir.Beasley’nin skorerliği üzerine oturtulmuş yapı da ancak bu kadar sağlam olurdu zaten.Sözün özü Minnesota kaybedenler kulübünün uzun süre gediklisi olacak gibi.Bugün batıdan söz ettik,bir de madalyonun doğu yüzü var tabi, orda da oldukça dramatik hikayeler var Cleveland başta olmak üzere.Kısa zaman sonra doğunun da analizini yaparak kaybedenler kulübünün profilini çıkarmış olacağız.(12.04.2011)

Son Perde:Playoffa Beş Kala

Her sezon başlangıcında olduğu gibi tahminlerin havada uçuştuğu vakitlerde son şampiyon Lakers’ın finaldeki rakibi üzerine döndü bütün bahisler.Lebron’un  karar konuşmasıyla çalkalandık ve bir anda Miami gündemin tepesine konuşlandı.Genel kanı finallerde Lebron’un Kobe’nin karşısına yeni silah arkadaşları Wade-Bosh la birlikte daha güçlü çıkacağı yönündeydi.Sezonun başlamasıyla pusuda bekleyen Boston ve Spurs resmen sahne arkadaşlarının rollerini teker teker çalmaya başladı desek yeridir.San Antonio bir anda batıyı sürklase etmeye başlayınca 70 galibiyet tümceleri kulislerde kendine yer buldu.Boston’sa bildiğimiz gibi;sert savunma,komple hücum ve Pierce-Allen skorerliği üzerinden doğuyu ele geçirmişti bile.Sezon ilerledikçe kötü başlayan Miami toparlanıyor,Koç Thibodeau liderliğinde Bulls’un zevk veren oyunu istikrar kazanıyordu.Lakers ise sürüncemede düşe kalka yoluna devam ediyordu.Los Angelesdaki All-Star arasına kadar bu şekilde ligin zirvesi şekil aldı.All-Star hafta sonundan sonra beklenen oldu ve Lakers Bynum’ın da ritim bulmasıyla arka arkaya serilerle Spurs’un ensesine yapıştı.Bu beklenen bir gelişmeydi ancak Bulls’un inanılmaz performansını tahmin edebilen olduğunu pek sanmıyorum.Boston bazen Garnett’in yer yer Rondo’nun kaçırdığı maçlarla tökezlerken,Chicago aralıklı olarak Noah ve Boozer’ın sakatlıklarında vites düşürmek yerine daha da yüklendi gaza.Bu tartışmasız çaylak koç Tom Thibodeau’nun başarısı.Bulls ligin en iyi savunma takımı olurken (Boozer’a rağmen),Rose’un insan üstü performansı playoffa beş kala takımı Doğunun zirvesine taşıyan en önemli unsurlar oluyordu.Batıdaki durum ise Spurs’de Duncan’la başlayıp Parker’la devam eden sakatlık kabusu 6 maçlık yenilgi serisini getirdi.Dört nala gelen son şampiyonsa San Antonio’nun 1,5 galibiyet gerisine yerleşti.Bu iki takımın Los Angelesda karşılaşacağını da varsayarsak Spurs ligin zirvesini ciddi şekilde tehlikeye attı diyebiliriz.Lakers’ın şu All-Star sonrası gösterdiği performansla neden iki sezondur finalleri domine ettiğini anlamak da kolaylaşıyor.Büyük Phil Jackson’ın hamlelerini hayranlıkla izlemeye devam ediyoruz.Şu ana kadar sezonun geri kalanına göz attık,biraz da oyunun son perdesi playofflarda bizi ne maceralar bekliyor olabilir onlara göz gezdirelim.Aslında bizim neslin özlediği Bulls-Knicks serisi olsun isterdik ama Chicago Doğunun tepesinden ineceğe benzemiyor.Boston Miami nin yarım galibiyet gerisinde 3.sırada ve ilk turda Philadelphia gibi dinamik bir takımı karşısına almak çok tehlikeli olmasa da kaşıntı yapabilir.Atlanta-Orlando serisi mücadele gücü yüksek ama diğer eşleşmelerin gölgesinde kalacak gibi.Doğunun gözde serisi ise Knicks-Heat olacağı tartışma götürmez.Özellikle Madison Square Garden’ın playoffları ne kadar özlediğini düşünürsek “Big-3”nin işi oldukça zor gözüküyor.Bulls ise Frank Vogel’ın takımın başına geçişinden sonra potansiyel kazanan İndiana karşısında zorlanacağını sanmıyorum.Belki dışarıda 1 maçı tecrübe kredisine kurban verebilirler.Batının durumu biraz daha belirsiz.Ben her şeye rağmen Spurs’un zirvede kalacağını düşündüğüm için Spurs-Hornets,Lakers-Memphis eşleşmeleri üzerinden gideceğim.İki takımında serilerini süpüreceği yüksek ihtimal,Batıdaki esas kıyamet Dallas-Portland,Oklahoma City-Denver serilerinde kopacak gibi.İç sesim bu seneki sürpriz adaylarımı Portland ve Denver olarak belirledi.Özellikle Portland’ın takastan sonra Wallace’la beraber tedirgin eden takım hüviyetin bir kademe daha atlayıp tehlikeli takım statüsü kazandığını düşünüyorum.Birde Nate McMillan faktöründen dolayı Portland’a güvenim perçinleniyor.Batıdaki serilerin Doğunun gölgesinde kalıyor olduğu bir gerçek olsa da bütün çaba playofflar içindi,bu yüzden bir playoff maçının zevksiz geçmesi söz konusu olamaz.Sözün özü tüm sezonun meyvelerini toplamaya,hasat zamanına birkaç hafta kala tahminler,beklentiler ve umutlar tavan yapmış durumda.Nefesimizi tuttuk bekliyoruz. (03.04.2011)

Bir Playoff Hikayesi

NBA playoffları,her sene kendi hikayelerini yaratan oyuncuları izleyicilerine sunmaktan büyük zevk duyar.Büyük oyuncuların inanılması güç skor performanslarından öte “artık bitti bu adam” etiketiyle yaşayan oyuncuların playoff performansları her zaman çok daha etkileyici olmuştur bana göre.Bugün sonu mutlu biten bir dramdan söz edeceğim.Kahramanımız Portland Trail Blazers’ın ‘shooting guard’ı Brandon Roy.O,2011 playoffları ilk tur eşleşmesi 4. maçında Dallas Mavericks’e karşı kendi hikayesini kaleme aldı.O’nun hikayesini özel kılan maçta soktuğu şutlar veya liderliği değil,4.maça gelene kadar yaşadıklarıydı.Roy’u hatırlatmak için kısa bir öz geçmiş geçmekte yarar var.2006 draftında 6. Sıradan Minnesota tarafından seçilip Randy Foye takası karşılığında Portland’a gönderildi.2007 de yılın çaylağı ödülünü 127 oyun 126sını alarak taçlandırdı.Artık Roy’un bir süper yıldız olduğu ve önündeki senelere damga vuracağı konusunda kimsenin şüphesi yoktu.Ta ki dizlerinden çok ağır sakatlık geçirene kadar.Hikaye de tam bu noktada başlıyor.2011 Ocak ayında iki dizinden birden atroskopi geçirdi.Birçok oyuncunun tek dizinde sorun yaşayıp kariyerlerini  sonlandırdığını anımsayan bir çok basketbol otoritesi Roy’un iki dizinin birden arıza vermesinden sonra “bir daha eskisi gibi dönemez” etiketini layık görmüşlerdi bile.Gelişmelerde bu söylemleri haksız çıkarmıyordu.Roy artık McMillan’ın takımında benchten gelen oyuncu hüviyetine bürünmüştü.Oyuna girer takımın sıkıştığı anda etki yapar ve benchteki sandalyesine geri dönerdi.Dizleri artık eski kuvvetini kaybetmiş ve Roy psikolojik olarak da sağlıklı görünmüyordu.Bir insan için en üzücü durum kendisinin eski sağlığına dönemeyeceği gerçeğiyle karşılaşmasıdır herhalde.Playofflarda Dallas ile eşleşen Portland serinin gizli favorisi görünüyor olmasına karşın Texas’ta oynanan ilk iki maçı kaybederek Rose Garden’a 2-0 geride dönüyordu.Brandon Roy ilk maçta 27 dakika süre alıp 1/7 saha içi isabet oranıyla 2 sayı üretirken 0/2 üçlük 0/1 serbest atışla maçı tamamlıyordu.Esas Roy için yıpratıcı olan olaylar 2.maçta cereyan ediyor,8 dakika süre aldığı maçta 0/1 saha içi isabet oranı 0/2 serbest atış 1 top kaybı ile McMillan tarafından kenara alınıyordu.Roy maç sonrası açıklamasında “kenara gelirken göz yaşlarımı zor tuttum,ben daha fazla oynamayı hak ediyorum.”ifadeleriyle biraz McMillan’a sitem ederken en çok da kendi durumunu kabullenmemeye gayret gösteriyordu.Seri Rose Garden’a taşındığında ise Portland evindeki maçı zor da olsa kazanıyor,Roy 24 dakika süre aldığı 3.maçta 6/10 saha içi 4 asist 16 sayıyla takımına katkı veriyordu.3. maç sonrası McMillan Roy ile ilgili olarak “Herkes emin olabilir ki ben  ondan daha fazla istiyorum onun oynamasını,eski kuvvetini kazanmasını ancak şu an bu mümkün gözükmüyor” açıklamasını yapıyordu.Ve Roy’un hikayesinin zirve yaptığı 4.maç gelmişti.Aslında bu maç kendi içinde ayrı bir dram yaşatıyor.Maçın 2. Ve 3. Çeyreklerini çok iyi oynayan Dallas son çeyrek başlarken 23 sayıyla öndeydi.Roy maçın 2.çeyreğinde hafif bir sakatlık geçirip kenara gelmiş ve farkın açılmasına oradan şahit olmuştu.McMillan Roy hamlesini son çeyrekte umutla oyuna sürdü.Çeyrek başlarken belki de Dallas’ta rehavet varken Roy kendi tarihini yazmak için ısınıyordu.Brandon Roy 24 sayı 5 asist 4 rebound  9/13 saha içi isabeti ile takımını 23 sayı farktan geri getirdi.Portland maçın bitimine 1 dakika kala 78-82 gerideyken Roy’un 4 sayılık oyunu ile beraberliği yakaladı.Jason Terry nin şutu kaçırmasıyla hucüm sırası Portland’a geçti ve son topu da Roy’un ellerine teslim eden Andre Miller bütün takım arkadaşları gibi Roy’un yapacaklarını seyre daldı.Roy orta mesafe şutuyla 84-82 ile takımını öne taşıdı ve maçı getiren adam oldu.Maç sonunda Roy’un yüzündeki haklı gurur eminim ki bütün seyredenlerin yüreğine dokunmuştur.Bir başarı hikayesi daha böylece son buldu diyebilir miyiz?Hiç sanmıyorum.Yazıya başlarken sonu mutlu biten diyerek başladık ama  Brandon Roy’un hikayesi daha yeni başlıyor.Portland’ın 7 numarasının kaleme aldığı hikayesi için yeni sayfalara ihtiyacı olacak.(25.04.2011)