15 Aralık 2011 Perşembe

Beyler Toplanın Eve Dönüyoruz


     2011 NBA Final serisinin son maçında kupaya uzanan Kidd ve Nowitzki’nin hikayesini kaleme alırken gelecek sezonun önündeki lokavt engeli herkes gibi beni de tedirgin ediyordu. Ancak işin bu boyutlara geleceği aklımızın ucundan geçmedi. Takım sahiplerinin oyunculara karşı açtıkları kart (Lokavt hamlesi), dünya basketbol düzenini bozacak boyutlara ulaştı. Stern’ün ultimatomu, oyuncular birliğinin sendikayı feshi derken sezon iptaline kendimizi iyiden iyiye hazırlamıştık. Geçen Cumartesi toplantı masasından gelen haberle, umudunu kaybetmiş NBA tutkunları olarak sokağa dökülmenin eşiğine geldik.
     Karşılıklı verilen bu savaşın tartışmasız kazananı takım sahipleri olarak gözüküyor. Son sözleşme şartlarına oranla oyunculara düşen pay olsun oyuncu kontratlarındaki düzenlemeler olsun kesin galibi net olarak işaret ediyor. İşin ağa babaları (LA Lakers, Dallas, NewYork, Boston) için çok değişen bir durum olmasa da ligin veteran takımları için önemli bir diplomasi başarısı olarak görülebilir.
     Lokavtın bitmesinin verdiği sarhoşluğun etkisiyle yeni sözleşmeye çok hakim olduğum söylenemez ama göze çarpan değişiklere ufak ufak değinelim. Öncelikle korkulan hard-cap kabusu savuşturulmuşsa da lüks vergisindeki artırım bundan sonra can yakacaktır. Şöyle örneklendirelim, geçen sezon LA Lakers’ın ödediği lüks vergisi 20M$, eğer geçen sene yeni sözleşme geçerli olsaydı bu ödeme miktarı 40M$ civarını bulacaktı. Yani artık parayı verenin düdüğü çaldığı ortamın daraldığını söyleyebiliriz. Tabii Lakers’ı bu ortamdan ayrı tutmakta yarar var, Warner Bros’un Los Angeles’ta kurduğu Tv kanalıyla yaptığı seneliği 150M$ 20 yıllık antlaşma ile diğer takımlarla olan uçurumu başka bir boyuta taşımıştır.
     Yeni sözleşmedeki önemli değişimlerden biri de oyuncuların kontrat süreleri. 1999’da yapılan antlaşma ile takımların oyunculara sunabileceği maksimum kontrat süresi 7-6 yılken 2005’te yapılan düzenleme ile 6-5 seneye, önümüzdeki sezon itibari ile de 5-4 seneye çekilmiştir. Bu durum önümüzdeki senelerde yıldız oyuncuların daha sık takım değiştirdiğine şahit olmamızı sağlayacak. Amnesty Clausedaki oyuncuyu açığa takas mevzusu ve kontratın genel toplamdan düşmesi de sallary cap’in altında kalan takımlar için büyük nimet kıvamına gelmiş.
     Daha resmi imzalar atılmasa da transfer ve takas dedikoduları şimdiden Amerikan Medyasında yağmur olmuş şehirleri ıslatmaya başlamış bile. Özellikle free-agent olan Nene’nin menajerinin telefonları susmak bilmiyormuş. Keza kontratlarının bitmesine 1 yıl kalan Cris Paul ve ‘Bizim Mahallenin Çocuğu’ Deron Williams için takas söylentileri almış yürümüş. New York ikisinden birini hazırladıkları yapıya ekleyecek gibi gözüküyor. Her ne kadar ellerinde takas edecek en ufak parça kalmasa da.
     İşin bir de Avrupa Kıtası var ki lokavtın bitmesiyle rüyadan uyandırılmış gibi sersemledi. Euroleague’in oturaklıları için pek sarsıntı olmasa da Maccabi  ve duruma göre CSKA (Kirilenko’nun 3 ay içinde teklif gelmesi durumda kullanabileceği NBA opsiyonu maddesi) sendeleye bilirler. Real Madrid ise ikinci bir Beşiktaş Milangaz vakası. Rudy Fernandez ve İbaka’nın dönüşü al aşağı edecek gibi. Bizimkilerde ise Beşiktaş’ı bir kenara koyarsak Sefolosha ve Zaza’nın dönüşü dönemsel olsa da takım dengesinde sıkıntı yaratacaktır. Ersan’ın durumu ise tam bir muamma.Her ne kadar Ersan kalmak istese de Millwaukee Ersan’ı kalmaya ikna edebilir aksi takdir de karşılıklı antlaşma sağlanırsa kontratı feshedecekler.
     Her şey bir yana umutlarımızı kaybettiğimiz anda yaşadığı haberini aldığımız lig, hepimizin dengesini alt üst etti. Günler geçmek bilmiyor. “Güzel günler göreceğiz güneşli günler”, 25 Aralık gecesini ve önümüzdeki bütün geceleri uyumadan sabahlar edeceğiz. Biraz duygusala bağlasam da kusuruma bakmayın ama NBA geri döndü beyler!

5 Aralık 2011 Tarihinde www.basketbolhaber.com'da yayımlanmıştır.

5 Aralık 2011 Pazartesi

Gecenin Dördünde Dost'un Önünde

     Hayatın ana damarıdır taraf olmak. Akışına kapılıp gittiğimiz şu yaşam düzeni içinde “Ben tarafsızım” bıdı bıdılarıyla dolansak da ucundan bir yerinden yakalarız mutlaka. Biz de futbolun ucundan tutmuş yürümüşüz. ‘Neden?’ sorusuna yanıt bulunamayan yegane durum;Tarafgillik. Neden sarı kırmızı? Bilmiyorum. En sevdiğin hayvan aslan mı, ondan mı? Yoo. Tutku duygusunu açıklamak çok kolay değil. Bizimkisi “Nedensizde sevilir” durumları. Hele bir de sevdalınla ayrı şehirlere düşmüşseniz ayrı bir beklersiniz haftasonlarını. Her zaman evinde izlemeye gidemezsin takımını,fırsat buldukça deplasman da yaparsın.Hatta suçlanırsın bu yüzden. Armanın sana en çok ihtiyacı olduğu yerde, aylardır beklediğin derbide aksini düşünemezsin. Kural tanımaz, basar gidersin.
    
 Sabah 10’da çıkacak biletin peşine gece 4’te düşersin. Kuyruğa girdiğinde sarı kırmızılı atkılara sarınmış yüzleri görünce az da olsa ısınırsın. 6 saat beraber donduğun adamı canından çok seversin o an. Saat 9 olur kuyruk uzun uzadıya yol alır karanfilin aralarında. Başkentte Dost’un önünde bilet beklemektir soğuğu hissetmek. Sıranın arkası için üzülürsün “Ya onlara kalmazsa” diye. Saat 10’a 5 kala kalabalık bir grup gelir. Kendilerine ‘Tayfa’ diyorlar. Hepsinin siması tanıdık, hatta aralarında küçüklükten hayranlık duyduğunuz yorgun yüzler olur, tribünün ağabeyleri. Binlerce insanı yönlendirebilecek güce sahip olmaları cezp eder. Küçüklük idolündür onlar. Kuyruğa doğru ilerlerken keskin bakışlar atarlar. Hissedersin bir terslik olduğunu ve Baaaammmm!!! Sıranın en önüne yoğun bir yığılma… Grup en öne kaynamaya başlar ama ne kaynama. Bazıları gıkını çıkarmaz, belki korktuğundan belki de onların bunu hak ettiğini düşünerek. Bazıları isyan eder. Eyvah! Arkaya doğru atılan öfkeli bakışlar. Laf dalaşı. Bir anda kaybedersin saygını küçükken yarattığın kahramanlara. Aralarından biri gişedeki kadının sorusu üzerine “Aşk bu aşk yapacak bi’ şey yok” der. Arkaya doğru sözcüklerini savurur, “Her maça gelmiyorsanız susacaksınız.”. Eğer bahsettikleri AŞK gecenin kör karanlığında sıraya girip titreye titreye saat 10’u bekleyen takımına uzak sevdalıları tartaklayıp sıranın en önüne duhul olmaksa, bizimkisinin adı aşk olmasın.
    
 Uzaktan sevenlerin tek dileği, hak ettiği saygıyı tribünün sahiplerinden görebilmek. İzmirli Galatasaraylıların güzel sözleridir bunlar….

“Uzaktan sevmenin biz cefasını her an bildik her gün çektik.”