20 Kasım 2011 Pazar

Bir Galibiyetten Daha Fazlası

     Bir kulüpten daha fazlasıydı onlar ama Abdi İpekçi’yi sarıp sarmalayan turuncudan bozma sarı, vişne çürüğü kırmızısı formalı yüreklere hayranlıklarını saklamadılar. Regal Barcelona, geçen sene çeyrek finalde Obradovic’in itinayla dokuduğu Panathinaikos’tan aldıkları dersle zaten zirvede olan kadro yapısını, Rajon Rondo’nun Avrupa şubesi Rubio’nun Amerika’ya zıplamasıyla Anadolu Efes’in ikna çabalarına taş koyarak Huertas’la daha da güçlendirdi. Maccabi’nin dişlilerinin bağlantı noktası Chuck Eidson’ı da İsrail topraklarından koparınca Final-Four’u cebine koyup Mayıs ayını beklemeye başladılar desek yersiz olmaz. Hele ki şu lokavt durumundan mütevellit Baba Gasol ve Marc’ında bu bünyeye dahil olacağını düşünürsek CSKA alınmasın ama şampiyonluk geleyazıyor.

     Ufak bir Barcelona tanıtım broşürünü elinize sıkıştırdıktan sonra dün gece benim baktığım ekranda neler olduğuna bir de ben değineyim. Salonu dolduran taraftarların en ufak pürüzü olduğunu söyleyen varsa ulaşsın bana. Dünkü atmosfer nereden bakarsanız bakın en hafif yorum bile partizanca kalacaktır. Şeref tribününden tezahüratları ezberden haykıran yönetici, basın tribününde oturan televizyon spikerinin arkasında çıldırmış olan taraftarı hayranlıkla cep telefonu kadrajına sığdırma çabası, saha da disiplini zirveye tırmanmış yüreği alev alev 12 adam ve kenarda alan savunmasında stense oturan baş antrenör.

     Dün gece Abdi İpekçi’de bütün unsurlarıyla bütünleşmiş bir topluluk vardı. Belki galibiyeti getirmeye yetmedi ama kağıt üstünde kaybedilmiş bu maç, Galatasaray Basketbol Şubesi’nin zafer şutunu sokmadan önce aldığı savunma reboundu olabilir.

     İstanbul’a gelene kadarki Euroleague karnesinde yalnızca bir çeyreği geride tamamlayan Barcelona karşısında ilk çeyreğe 19-19 ile ortak olurken, üçüncü çeyrekte 19-17 ve son çeyrekte 18-9’luk skor üstünlükleri bizim lehimizeydi. Galibiyeti onlara götüren 2. çeyrek skoru ise 10-25. Bu 10 dakikalık bölümü göz ardı edecek olursak istatistik kağıdının her alanına sirayet etmiş bir Galatasaray mevcut.Bu teknik bilgiler dünkü karakteri kavramaya yetmez.Onun için maçın taktiksel analizini benden çok daha birikimli ‘Güzel İnsanlar’ dan okursunuz.

     Ben dün gece sadece imkansıza inanmış kocaman yürekler gördüm ve mucizeyi yaratmak için yalnızca ruha dokunmak gerektiğini bir kez daha hatırladım. Galatasaray’ın koyduğu karakterin dinletisi vicdanın mantığa karşı direnç hikayesiydi.

(19 Kasım 2011 Tarihinde www.basketbolhaber.com sitesinde yayımlanmıştır)

15 Kasım 2011 Salı

Bilge Miraç Atıcı üzerine...

www.miracatici.com




Biyografisinden Alıntı:
 Bilge Miraç ATICI (9 Şubat 1990, İzmir) kayıt ve miks mühendisi. 1999 yılında piano başında başladığı müzik hayatına; beste, düzenleme, kayıt ve miks yaparak devam etmektedir. 

   2008 yılına kadar, lise ve üniversite gruplarıyla Ankara’da birçok önemli bar, festival ve konserlerde sahne almıştır. Bu tarihten sonra freelance olarak çalışmaya başladığı Studio Feedback, müzik yaşantısına yön vermiştir. Sahne çalışmalarını azaltıp stüdyo müzisyenliği üzerine yoğunlaşmıştır. Aynı yıl içerisinde birçok albüm ve demo projesine altyapılarıyla destek vermiş, konserlerde yer almıştır.

    Ankara Üniversitesi Elektronik Mühendisliği’nde almaya başlamış olduğu eğitim sayesinde çalışmalarına hız vermiştir.  Stüdyoda kaydedilen projelerde kayıt ve mix asistanı olarak görev almıştır. Bu sırada Türkiye çapında düzenlenen ASUS Remix Yarışması’nda ilk 10’a kalmıştır. 

Yaşantısına Ankara’da,
Çalışmalarına Studio Feedback ve ev stüdyosunda, 
Eğitimine Elektronik Mühendisliği’nde devam etmektedir.

'Güzel İnsan' Miraç Atıcı'nın kısa bir süre önce hizmete sunduğu kendi çalışmalarını ve biyografisini kapsayan kişisel web sayfasından sonra ikinci bombayı teknoloji severler için güncel haberleri ve gelişmeleri içeren blog sayfasını tamamlayarak patlatmıştır. Bu önemli adama kulak kabartmakta fayda görüyorum. Yeni maceranda sonsuz başaraılar Üstad.




5 Kasım 2011 Cumartesi

Bizim Perşembemiz

Fenerbahçe Ülker-Sluc Nancy Basket 
    
Gruplar belli olduğu zaman Caja Laboral ve Olimpiakos Fenerbahçe’nin liderlik mücadelesindeki rakipleri olarak gözüküyordu. İlk iki hafta bu rakiplerine karşı verdiği mücadele de geçen seneye oranla çok iyi sinyaller alamadık Fenerbahçe’den. Olimpiakos maçına iyi başlayıp, iyi götürüp sonunu getirememek moral motivasyonu da etkiledi.
     Nancy karşısında ise çok daha farklı bir Fenerbahçe Ülker sahadaydı. Sefolosha yanarak başladı maça. Devre sonuna kadar önce üçlük yağmuru ardından da Kaya ve Oğuz’la pota altı birebirleriyle 55-34’lük devre skoru oluştu. Nancy’nin Batum üzerinden geri dönüş çabalarına Bogdanovic’in ‘hoş geldin partisi’ cevap verdi. Murat Kosova’nın “Nihayet Bogdanovic!” çığlıklarına karşılık köşeden bir üçlük daha yollayarak selamladı genç şutör. Sefolosha-Bogdanovic ikilisinin devreye giderken toplam 25 sayısı vardı. İlk iki maçta unuttuğumuz asistleri Emir sağolsun hatırladık ve 16 asistle soyunma odasına girdik. Geride bıraktığımız iki maçta toplam 15 asist yaptığımızı hatırlatayım da yanlış olmasın. Emir’de 6 asisti iliştirmişti yakasına.
     3.çeyrekte Fenerbahçe devreden dönmeyi unuttu. Ukic kenara gelirken 6 top kaybıyla birlikte oturdu benche. Nancy’ye kolay basket şansı verince çeyrek skoru 27-15, onların lehineydi. Ukic ve Jerrels takımın 2 vites altında kalınca hücumlarda guard zafiyeti  oluştu. Emir hücumları toparlamaya çalışsa da itinayla uyuttuğumuz Nancy’yi tekrar uyandırdık. Fransa ekibi Akingbala’nın yokluğunu bu maçta fazlasıyla hissetti. Nijeryalı pivot, Batum’un üzerindeki yüke hafifleten en önemli parçaydı.
     Son çeyreğe de Nancy’i izleyerek başladık, ki bir ara 24 sayı olan fark 11’e kadar indi. Spahıja’nın molasıyla takım dengesini yakaladık. Bu dakikadan sonra sahneye biri çıktı. Adı Sergey Mikhaylov. Hatırladınız mı? Çağrışım yapmadıysa Eurobasket 2011 Türkiye-Polonya maçı  diyeyim. Bir hücumda Polonya’ya teknik faullerle tam 8 sayı şansı veren hakem. Kaya Peker’e çaldığı teknik faulle tek hücumda farkı 5 sayıya kadar çekiverdi. Aslında bu düdük Fenerbahçe’yi ateşleyen kıvılcım oldu ve Kaya Peker-Ömer Onan ikilisinin gayretiyle maç sonunu 90-86 getirebildik.Bizim adımıza 27 asistin altını çizelim.
     Özellikle 3.çeyrek başından teknik faul düdüğüne kadar olan bölüm ciddi anlamda tedirginlik yarattı. Bu maçtan çıkarım yapacaksak bu dakikaları tekrar tekrar irdelemekte yarar var.
     Fenerbahçe kısmının son bölümünü taraftarlara ayırmak istedim. Geçen sene full çeken Sinan Erdem nere, bu akşam ki boş Abdi İpekçi nere? Takımın dengesi bu kadar pamuk ipliğinde gezinirken taraftarın takımı yalnız bırakması kabul edilebilir değil. Salona gelen basketbol severlere teşekkür etmekle beraber genel olarak basketbol maçlarında etkin bir kalabalık yaratamadığımızı söylemem gerek. Sadece Fenerbahçe ile ilgili bir problem değil. 2.çeyrekte Ukic’e çalınan teknik faul sonrası salonda çıt çıkmadı, derin bir sessizlik. Halbuki bu anlar taraftarın sahayı etki alanına aldığı anlardır. Bitmek bilmez bir uğultu ve yoğun bir destekle oyunun akışı bir anda değişebilir. Bkz: PIONIR Arena(Partizan), O.A.K.A Arena (Panathinaikos), NOKiA Arena (Maccabi Electra)

EA7 Emporio Armani Milano-Anadolu Efes 

     Anadolu Efes, geçen hafta Belgacom Spirou karşısında kimlik bunalımı geçirdikten sonra Milano’ya giderken karşısında çok kuvvetli bir takım bulacağının farkındaydı. ‘Eski toprak’ Drew Nicholas, Yunan ikili Bourousis-Fotsis, ‘Denver’ın çocuğu’ Gallinari, Malik Hairston ve sağ solu belli olmayan Omar Cook (geçen sene Valencia’dan referansı sağlam).
     Maça yıpratıcı savunmasıyla başladı Anadolu Efes ve hızlı bulduğu sayılarla skor farkını yarattı. Kinsey’nin ön alanda yaptığı gayretli savunma Milano tarafına top kayıpları olarak yansıdı. İlk çeyreği 22-9’la geçtik. 8 top kaybına zorladık rakibi ve 4 de top çaldık. Fenerbahçe Ülker Kinsey’yi nasıl elden çıkardı hala hayret ediyorum. İnanılmaz bir patlayıcı gücü var. Takımın ateşi onun sayesinde hep yüksek kalıyor. Ersan’ın kenara geldiği dönemlerde reboundlarda sıkıntı yaşadık. Savanovic istediği şutları sokamayınca bir ara Milano kıpırdanır gibi oldu. Ersan’ın oyuna dönüşüyle reboundları topladık, Tunçeri’de hücumda hazırladığı setlerle devreye 33-21’lik skorla girdik. Milano’nun 12 top kaybettiğini de ekleyelim.
     Soyunma odasından dönüşte Milano dengemizi bozmak için ön alanda baskı ve savunma sertliğiyle başladılar, kısmen de başardılar. Bir ara fırtınaya kapılır gibi olsak da İlievski’nin hazırladığı doğru oyunlarla ve topu hücumda dolaştırarak kontrolü ele aldık. Son çeyreğe de 11 sayı farkla 47-36 önde girdik.
     Çeyrek başında Milano hızlı basketler bularak 8-0’lık seri yakaladı. Mola dönüşünde Barac üzerinden bulunan sayılar ve Tunçeri faktörüyle bu kriz dakikalarını da savuşturduk, maçın sonunu da 62-54 getirdik.
     Maç boyunca Milano’nun 17 top kaybı ve 2/18’lik üç sayı isabet oranı onlar adına belirleyici oldu. Bizim tarafımızda ise gelecek adına umutlanmamız için birçok veri mevcut. Özellikle rakibin geri dönüş için attığı her adımı basketbolun doğrularıyla savuşturmasını bildik ve çok önemli bir karakter ortaya koyduk.
     Kağıt üstünde oluşan kalitenin sahada meyvelerini topluyor olması bizim adımıza mutluluk verici. Anadolu Efes’in sahip olması gereken karakter tam da bu. Biz doğrulardan sapmadığımız takdirde İstanbul’daki Final-Four bize çok yakın.
(4 Kasım 2011 Tarihinde www.basketbolhaber.com sitesinde yayımlanmıştır)

3 Kasım 2011 Perşembe

Siena Deplasman Sayılmaz

     Palaestra Arena’ya giderken Montepaschi Siena’yı orada devirmenin kolay olmadığını hepimiz tahmin edebiliyorduk. Galatasaray Medical Park için hedef maçları arasına Siena deplasmanını koymak insafsızlık olurdu. Takımın seviyesini görmek adına önemli ama olmazsa olmaz maçlardan biri değildi. Keza 103-77 mağlup ayrıldık İtalya’dan. Skora bakınca Siena’nın oyunu sürklase ettiğini söyleyebiliriz ki oyun genelinde de durum böyleydi.
     
     Madalyonun bize bakan kısmını iyi incelememiz gerekiyor. Abdi İpekçi’deki Unics maçıyla başlayıp Beko Basketbol Ligi’ndeki Karşıyaka karşılaşmasıyla devam eden bir düşüş gözlemleniyordu Galatasaray’da. Siena deplasmanının bu dönemin ardına denk gelmiş olması talihsizlik oldu.
    
     Oyunun hemen başında yüksek şut yüzdesi ile Siena hakimiyeti eline aldı. Özellikle Bo McCalleb’ın asistleri ve tepeden bulduğu üçlükle 5 dakika geride kalmışken fark 10 sayı oldu. Maç sonuna kadar da tek hanelere çekemedik farkı. İlk çeyrekte bizim adımıza hücum varyasyonları sıkışınca çeyrek sonu 30-16 olarak kapandı. Gordon ve Shumpert’ın oyunda olduğu dakikalarda skorda tutunabildik fakat Calleb kenardayken Rakocevic ve  Kaukenas sahneye çıktı. Siena takım olarak inanılmaz yüzdeli oynadı. 52% 2 sayılık, 55% 3 sayılık isabet yüzdesi yakaladılar.
     
     Devreden dönüşte ilk çeyreğe benzer bir oyunla Siena farkı 20’lere çıkarınca maçı kopardı diyebiliriz. Özellikle David Moss’un üçlükleri bizim direnç göstermemizin önüne geçti. Maç boyunca, en önemli hücum silahımız olan tepeden oynanan ikili oyunlarla da istikrarlı skor üretemedik. Savunmamızın gayretli olduğu dönemlerde Siena’nın şutları işlediği için vites artıracak olan direnci yaratamadık ve maç sonunda 103-77’lik skor ortaya çıktı.
    
     Neleri iyi yaptık? sorusuna ise maçın koptuğu anlarda disiplin zafiyetine uğrayıp Siena’yı izlemedik diyebiliriz. Oyunun her dakikasında arzulu ve hep sağlam adımlarla hücum etmeye çalışan bir takım vardı. Bu seviyede basketbol oynarken gelecek maçlar için bu önemliydi. Lakovic belki istediği pozisyonları bulamadı fakat özellikle savunmadaki gayreti takım konsantrasyonunu yukarıda tuttu.Bu maçta Pachulia olsaydı fark yaratabilirdi. Zaza sakatlıktan döndükten sonra gerek pota altı savunması ve reboundlarda gerekse sırtı dönük hücumlarda etkili olacaktır.

     Sözün özü endişe edilecek bir durum yok. Bu takım yenilgilerde pes etmek için değil buraları oynamak için Rytas’ı devirip geldi. Bir hafta sonra bizim için çok önemli olan Union Olimpija deplasmanı var ki grupta fark yaratabileceğimiz maçlardan biri. Bu maçtaki skoru unutup Olimpija’ya fokuslanmamız lazım.

(3 Kasım 2011 Tarihinde www.basketbolhaber.com sitesinde yayımlanmıştır)

1 Kasım 2011 Salı

Geçmiş Olsun Güzel Kardeşim

Antonio Cassano,mavi formayı bıraktıktan veya bırakmaya zorlandıktan sonra Pazzini'nin de gidişiyle Sampdoriamız küme düştü.
Çok ihmal ettik seni biliyorum.Sen bakma bize,dön bir an önce.Sen dön bak sözümüz olsun Milan maçı kaçırmayacağız.
Geçmiş olsun Cassano...

Euroleague'de Üç Fidan



Endişeye Mahal Yok
     Fenerbahçe Ülker-Caja Laboral maçında Abdi İpekçi’nin bu kadar boş kalması şaşırttı beni. Geçen sene Avrupa maçlarına büyük ilgi gösteriyordu sarı-lacivertliler. Bu sene kulüp olarak hassas bir dönemden geçiyorken basketbol şubesine daha sıkı sarılmalarını beklemiştim. Sanırım futbol,basketbol,kadınlar,erkekler maçları derken fikstür yoğunluğundan bu maçı es geçmiş olabilirler. İçerdeki diğer maçların dolacağından şüphem yok.
     Maça dönersek Ukic sakatlıktan sonra ritim yakalamaya başladığını ilk çeyrekte gösterdi. Gist transferi ve Vidmar’ın dönüşü pota altı savunması ve reboundlar için önemliydi. Gist’in inanılmaz bir atletizmi var ama genelde topu en yukardan çekerim mantığıyla box out yapmaya yeltenmiyor. Fenerbahçe Ülker savunmasını sertleştirdiği anlarda maçta öne fırlamayı başardı fakat savunma devamlılığında problemler yaşıyorlar. 2.çeyrekte Teletovic sokmaya başlayınca ibre Laboral lehine döndü. Fenerbahçe Ülker geçen seneki karakteri olan hücuma savunma yaparak başlama özelliğini iyice oturtmuş. Sezon ilerleyip takım biraz daha kuvvetlendiğinde savunma direncini maçın geneline yayarak galibiyetleri kolaylaştırırlar.
     Sefolosha’ya parantez açmakta yarar var. Ön alan savunmasına büyük canlılık getirdi daha ilk maçtan. Savunmada her topa elini sokuyor. Çok faydalı olacağını belli etti Thabo. 3.çeyrek başında Caja Laboral, Teletovic ve Prigioni liderliğinde skor olarak öne fırladı ki burada Prigioni’ye değinmeden yazıyı bitirirsek büyük ayıp ederiz. Arjantinli guard bu maçta kariyerinin 300. topunu çalarak titrini daha da kuvvetlendirdi. Müthiş bir savunmacı, hayran kalmamak elde değil. Maçı da 7 asist 6 top çalma ile tamamladı. Respect.
     4.çeyrekte yine savunmasını koklatan Fenerbahçe Ülker skora geri dönünce maçın sonu da el yakan toplara kaldı. 4.çeyrekteki geri dönüşte Jerrells’ın üçlükleri başrol oynadı. Bogdanovic ve Emir’den skor desteği alamayınca hücum varyasyonları tıkandı. Buna rağmen maçı uzatma şansı Ömer’in eline geldi fakat olmadı. İstatistik kağıdına baktığımızda maçı Fenerbahçe’den alıp Caja Laboral’a götüren unsur asistler olmuş. Takım olarak Laboral 14 asist yaparken Fenerbahçe Ülker sadece 5 asist yapabilmiş.
     Fenerbahçe Ülker’in sezon başı olması neticesinde ufak teknik problemleri var. Uzunların savunmada adam paylaşımı, tepeden oynanan ikili oyunlara karşı alan boşluğu gibi ufak ama belirleyici hatalar göze çarpıyor. Yani sezon ilerledikçe bunların hepsi silinecektir. İçeride Caja Laboral’a kaybetmek hoş olmadı tabii ama diri bir Fenerbahçe Ülker İspanya’dan galibiyet çıkartacaktır. Liderlik için umutları söndürmeye gerek yok.
9 da 9’un keyfi
     Galatasaray Medical Park, hepimizin malumu Euroleague’e eleme grubundan gelerek tarihinde ilk kez gruplarda oynama şansı yakaladı. İlk maçında da Polonya’da Asseco Prokom deplasmanıyla açılışı yaptı. Hem de ne açılış. Eleme grubu, Türkiye Kupası, Cumhurbaşkanlığı Kupası, Beko Basketbol Ligi derken geride kalan 8 maçında senelerce hatırlanacak birçok anı ve zafer biriktirerek Prokom karşısına çıktı.

     Belki forma ilk kez bu arenaya çıkıyor ama kadronun barındırdığı oyuncu kalitesi ve teknik kadro buraları iyi biliyor. Gerçi ben forma tecrübesine de fazlasıyla inananlardanım.
     Prokom karşısında oyuna hızlı başladı Galatasaray MP. Lakovic maç boyunca gelecek olan üçlük yağmurunun habercilerini yolladı. Savunmada belli bir standart yakalayan takım Zaza’nın oyuna girmesiyle fena bocaladı. Bir de Prokom baktı ki dış şutlar girmiyor pota altında uzunları bire bir bırakarak sayı üretmeye başladı. Zaza faydalı olacak ama biraz zamana ihtiyacı var. Mahmudi’nin ilk molasında ‘everybody rebound’ telkini ilk çeyrekte iş gördü. 2.çeyrekle beraber hücum tıkanınca top kayıpları geldi. Prokom bu süreyi iyi değerlendirince devreyi önde kapattı.
     Bu senenin belirgin özelliği de Oktay Mahmudi’nin devreden dönüşlerde takımını sonsuz konsantrasyonla oyuna göndermesi. Galatasaray MP devre dönüşünde inanılmaz bir karakter koydu ortaya. Müdafaa da 2 vites birden yukarı fırlayan takımda Gordon’da skor yüküne katkı yapınca fark 12’ye kadar çıktı. 3.çeyrekte Prokom’a sadece 11 sayı şansı verdi Galatasaray MP savunması. Bu arada Lakovic boşluğu bulduğu anda yağdırmaya devam ediyor.
     Galatasaray MP 4.çeyrek başında da ritmini koruyunca fark 18’e kadar fırladı. Bu dakikadan sonra resmen korku tüneline girdik. Bütün varyasyonlar durdu sanki takım soyunma odasına gitmiş gibiydi. 18 sayılık fark 6 dakikada eriyince maçın sonuna eşitlikle girildi. Lakovic’in aldığı çok kritik faul den sonra savunma direnci geri geldi ve tünelin sonunu görebildik.
     Maçı bize getiren unsur üç sayının gerisi oldu. Prokom çizgi gerisinden 18 denemede sadece 3 isabet yakalarken, Galatasaray MP 10/24 (41.6%) ile oynadı. Lakovic 6/7 üç sayı ve 4 asistle galibiyetin başrolündeydi.
     Galatasaray MP’nin maç içindeki konsantrasyon düşüşleri oyunu krize soktu. Ya müthiş ivmeleniyoruz ya da kontak kapatıyoruz. Bu geçişleri biraz daha ortalayabilirse takım, maç içindeki devamlılığı adına önemli olacak. Bunun dışında yukarıda söylediğimiz gibi Zaza’nın da takıma uyumu ile reboundlara yapacağı katkı büyük fayda getirecektir. Bu kadar güzel başlangıç yapan takım beklentileri de çok yukarı çekti. Mahmudi’nin ekibi kendinden emin ve kupaları özlemişler. Bizde tabii.
Anadolu Efes ile geleceğe dönüş
     Geçen sezonki görüntüsünden sonra Ufuk Sarıca’nın çevresine yapılandı Efes. Tunçeri Sinan Gönlüm gibi emektarların yanına görev adamları birer birer yerleştirildi ve kağıt üstünde muazzam bir takım oluşturuldu.
     Avrupa sezonunu taraftar baskısı anlamında belki de en zor deplasmanda açtılar. Partizan taraftarının takımını desteklemenin yanında oyun bilgisiyle oyuncuları yönlendirdiği de bilinir. Takımı dönem dönem uğultularla uyardıkları da oluyor yanlış şut tercihlerinde.
     Pekovic’in memlekete dönmesiyle birlikte ilk çeyreğe hızlı başladılar. Biz de ise gününde bir Tunçeri sahnedeydi. Maç sonuna kadar setleri ince ince işledi. Tunçeri-İlievski ikilisi bu yapıyı kolaylıkla oynatırlar sene boyunca. Devre sonuna kadar iki takımda savunmada resmen uyudular. Bu basketbol seviyesi için oldukça fazla sayı oldu ve devreye 48-45 önde girdik. Özellikle Pekovic’in kenarda olduğu bölümleri iyi değerlendirdik. Sağolsun Pekovic, Barac’ı 3 Batista’yı 2 Ermal’i 2 faulle soyunma odasına yolladı.
     Ufuk Hoca devrede savunma adına güzel hırpalamış olmalı ki, takım 3.çeyreğe müthiş savunma direnci ile başladı. Özellikle Kinsey ve Ersan’nın istekli oyunu bu direnci daha da yukarı taşıdı. Ersan’a biraz değinmekte yarar var. Sahadaki duruşu, tavırları, olmak istediği yerdeymiş görüntüsü veriyor. Morali yüksek olunca da oyununa yansıyor. Bu sene büyük işler yapacağı kesin. Anadolu Efes bu çeyrekte Partizan’a yalnızca 6 sayı şansı verince son çeyreğe 17 sayı farkla 51-68 önde girdi.
     Son çeyrekte de dengeli oyunu muhafaza eden Anadolu Efes deplasmandan galibiyetle döndü. Oyunun hücumda sıkıştığı noktalarda Dusko Savanovic’i seyretmenizi tavsiye ederim. Skor potansiyeli muazzam. Maç boyunca kontrolün biz de olmasını sağlayan unsur ise 13 top çalmış olmamız. Bunun yanında Partizan’da 20 top kaybedince oyun lehimize şekillendi.
     Anadolu Efes’in parçaları harika bu parçalarla birlikte ortaya çıkan puzzle ise İstanbul’daki Final Four’u işaret ediyor.
     (21 Ekim 2011 Tarihinde www.basketbolhaber.com sitesinde yayımlanmıştır)